Sevgili Günlük,
Seninle dün gece gördüğüm bir rüyayı paylaşmak istiyorum, şahsen bu rüyayı gördüğümden beri kendimi çok şanslı hissediyorum.
Rüyamda öncelikle okuldan eve gelmiştim, kendimi çok yorgun, bitkin hissediyordum. Ertesi gün okula gitmeyi hiç ama hiç istemiyordum. Uyumak en iyisi, demiştim.
Birden uyanmıştım ve gördüğüm şey beni şok etmişti. Oradaki zifiri karanlığın içinde gördüğüm o koskocaman ihtişamlı bina meğerse bir okulmuş. Her yeri aydınlatan bu okulun ışıkları o kadar parlaktı ki olduğu yer gündüz gibiydi. Sadece geceyi değil dünyanın cehaletten oluşan karanlığı da aydınlatıyor gibiydi adeta… İçeri girince aslında buranın eski devirlerdeki bir okul olduğunu anlamıştım. Bir görevli bana eski, rengi soluk pembe olan bir elbise verdi. Beğenmemiştim ama sonra giymek zorunda kalmıştım. Sonra bana öfkeyle bakan birini gördüm. Bana geç kaldığım için bağırmaya ve beni azarlamaya başladı, yerime geçmemi söyledi. Ben de onun sözünü dinleyerek yerime oturdum.
Bu kişiyi tanımıyordum ve çok korkuyordum. Bana anlamadığım bir sürü şey anlatıyordu. Anlattıklarının hiçbirini daha önce duymamıştım, pek günümüzde konuşulan konular değildi. Ben de bunu kibarca söyleyince bana çok sert ve kızgın bir bakış attı. Bana sürekli ve sürekli bağırıyordu. En sonunda nihayet toplam on dersi bitirmiştim ama kendimi neredeyse yetmiş yaşında hissediyordum.
Derken bir ara gözlerim açılmıştı. İçimdeki o güçlü kasırga minik bir rüzgara dönmüştü. Böyle bir okulda öğrenci olmak, bu okula gitmek dünyanın en acı duygusu olabilirdi. Böyle bir okula gitseydim sanırım dünyanın en şanssız ve mutsuz insanı olurdum. Ama neyse ki okulumu, öğretmenlerimi ve arkadaşlarımı düşününce ne kadar şanslı olduğumu anladım.