Yağmurlu bir gündü. Yağmurda yürüyüşe çıkmıştım. Baktım ki gökkuşağı çıkmış. Bana şans getirmesi için altından geçmeye karar verdim. Gökkuşağının altından geçmem ile kendimi tuhaf hissettim ve başım dönüp gözüm karardı. Birden kendimi bir girdabın içinde buldum. Boşluğun içinde döne döne kendimi kaybettim. Kendimi geldiğimde çok farklı bir dünyadaydım.
Gökyüzünün rengi sabitmiş gibi hiç değişmiyordu. İstediğim kadar güneşin batımını izleyebiliyordum. Etrafta dolaşmaya karar verdim. İlerledikçe arkamdaki emin eriyip yok oluyordu. Bu benim paniğe kapılmama neden oldu ve koşmaya başladım. Koşarken aniden kendimi ormanda buldum. Bir tane ağacın köküne takıldığımda dengemi kaybettim ve yere yuvarlandım. Ağaca değdiğim anda ağaç aniden bir toz bulutu ile milyonlarca etrafta uçuşan kelebeklere dönüştü. Her şeyin gözlerimin önünde yok oluşunu gördükçe paniğim arttı ve aklımı kaçırdığımı düşünmeye başladım. Bu dünyadan nasıl çıkabileceğimi düşünmeye koyuldum. Hiçbir şeye dokunmaman gerektiğini ve hareket etmemem gerektiğini öğrenmiştim. O zaman çıkmak için ne yapabilirdim? Ellerimle tam önümden başlayacak şekilde bir yol çizmeye başladım. Bir yandan çizerek, bir yandan da çizdiğim yolda ilerledim. Paniğim geçti ve çizerek kendi yarattığım dünyaya ulaşabileceğimi anladım. Kafamdan tasarlayarak bilgisayar oyunlarındaki gibi bir dünya çizerek oraya gitmeye kara verdim. Gittim. Hep hayallerimdeki gibi oyun dünyamda yaşamaya başladım.
Yağmurun dinmesiyle kendimi bir su birikintisinin içine düşmüş bir halde buldum. Galiba kısa süreli başımı çarpma nedeniyle bayılmışım ya da yağmur damlalarının büyüsüne kapılmışım. Ne şekilde gittiğimi anlamadığım sanal dünya gezintim müthiş bir maceraydı.