Okul mu Dünya mı?

Hayatımızdaki ilk anımız ailemizden gelir ve çok büyük ihtimalle de ikinci anımız okulda yaşanmıştır. Çok küçük yaştan itibaren hayatımızın büyük bir bölümünü geçirdiğimiz eğitim sistemi, ilk olarak kreş , anaokulu gibi daha serbest ve oyun dolu başlar; ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite ile gittikçe ciddileşerek devam eder. Bir günümüzün üçte birini geçirdiğimiz ortamın bizim kişiliğimize ve huylarımıza şekil verdiği aşikar. Peki, sadece masaların, beyaz tahtanın ve öğretmenin bulunduğu yere mi okul deriz yoksa okul çok daha kapsayıcı ve hayatımızın her yerinde olan bir kavram mıdır?

Okul eğitim aldığımız her yerdir, fakat biz bu kelimeyi dört duvarla çevrili, sıralarla ve üniformalı öğrencilerle dolu bir yer olarak tanımlıyoruz. Aslında hayatımız boyu eğitim görürüz, okul sadece bize verilen eğitimin planlanmış versiyonudur. Tüm okullarda aynı standartlaşmış müfredat okutulur, aynı kitaplar kullanılır. Buna rağmen, bizim bildiklerimiz elbet okulda öğrendiklerimizle sınırlı değildir. Bir otobüs bileti almayı, pazarlık kültürünü, görgü kurallarını okuldan öğrenemeyiz. Bununla beraber, bilgisini okulla sınırlı tutmayan, kendi kendine daha çok şey öğrenmeye çalışan bir sürü insan var. Bireysel çalışmalarımız ve hobilerimiz de bizim bilgi birikimimizi artırır. Bunun için hiçbir öğretmene, sınıfa ya da 40 dakikalık derslere ihtiyacımız yok. Artık internet sayesinde sonsuz kaynağa erişebiliyoruz ve kendimizi geliştirmek ve bilgilenmek için bizi sınurlayan bir etmen yok. Maalesef, okula gidip hiçbir şey öğrenmeyen insanlar da bulunmakta. Derslere giriyorlar, ödevleriniz yapıyorlar fakat nasıl kibar olmayı, nasıl yardım yapmayı bilmiyorlar. Bu insanlar dört duvarla çevrili olan okulda başarılı olabilirler ancak etraflarındaki dünyada başarılı olamazlar.

“Çok okuyan mı çok bilir yoksa çok gezen mi?” sorusunu birkaç insana sorduğunuzda hepsinden çok farklı yanıtlar alırsınız. Aslında bu sorunun net bir cevabı da yoktur, çünkü en çok bilgi hem okuyarak hem de gezerek elde edilir. Okulda öğrendiğimiz bilgilerle kendimiz sınırlandırmak bizim vizyonumuzu genişletmez. Farklı ortamlara girip, farklı insanlarla iletişime geçmek belki de hayatın en saf ve doğal dersidir. Hepimiz dışarı çıkıp hiç yapmadığımız şeyleri deneyerek yeni şeyler öğrenebiliriz. Okulun aslında her yerde olduğunu kabul ettiğimizde; her yaştan insanın bir öğrenci olduğunu fark ederiz. Ne kadar yaşlansak da dünyada mutlaka daha önce görmediğimiz, tatmadığımız veya deneyimlemediğimiz şeyler bulunur. Hiçbirimiz “Ben yeterince yaşlandım, artık öğrenemem.” zihniyetinde olmamalı ve öğrenmeye her zaman açık olmalıyız. Okuldaki öğretmenlerimiz ders ders ayrılır, fakat hayatta sadece bir öğretmenimiz vardır: hatalarımız. İnsanoğlu “Şöyle yapma, böyle etme.” laflarından hoşlanmaz ve bunu söyleyen insanları dikkate almaz. Bizim bir şeyi öğrenmemiz için önce tökezlememiz, başarısız olmamız ve hatalarımızı somutça görmemiz gerekir. Yaptığımız yanlışlardan ders çıkararak kendi kendimiz eğitiriz ve böylece her hata yaptığımızda değişiriz, gelişiriz. Bu yüzden hata yapmaktan korkmamalı, onu hayatımızın normal bir parçası olarak kabul etmeliyiz.

Sonuç olarak, okul etrafımızdaki dünyadır, insanlardır, yaşadığımız çevredir, yaptığımız hatalardır ve gezdiğimiz şehirlerdir. Onu sadece dört duvara sınırlandırmak hayatımıza yaptığımız bir haksızlık olacaktır. İnsanlara olarak öğrenme kabiliyetimizi en sonuna kadar kullanmalı ve hayatımızın her evresinde öğrenmeye açık olmalıyız.

(Visited 12 times, 1 visits today)