Ben kendimi bildim bileli seyahati, kedileri, kahveyi ve müziği çok sevmişimdir. Hayatım boyunca kaç ülkeyi ziyaret ettim, kaç şehri en uç köşelerine kadar gezdim bilemem. Kedilere gelince, benim evimde bir tane kedim olsa da (adı Safir) çantamda mutlaka kedi maması bulundururum ki sokakta gördüklerime verebileyim. Ama maalesef Safir yaşlanmaya başladı ve artık onu gittiğim yerlere götüremiyorum. Her ne kadar üzülsem de onun için en iyisi bu.
Her ne kadar Safirin son zamanlarında onun yanında kalmak istesem de onun ve benim yaşamımızı devam ettirebilmem için çalışmam lazım. Kendi işimi seçmemim sebebi de aslında hem maaşının iyi olması hem de iş gereği diğer ülkelere seyahat edebilmekti. İnanması zor olabilir ama ben bir şarkıcıyım. Yıllardır turlara gidip geliyorum ve şikayetçi de değilim.
Tabii bazen yorucu da olabiliyor ama alın teri dökmeden başarıya ulaşılmaz. En azından annem hala hayattayken böyle derdi. Dediğim gibi yorucu olsa da mesleğimi çok seviyorum ve başka hiçbir şeye değişmezdim.
O sıralar, Safirden dolayı, turlara biraz ara vermiştim. Hayatımda ondan başka kimsem yoktu çünkü. Tam o zamanlardan bir gün koltuğumda oturup kahvemi içerken birden telefon çalmaya başladı. Normalde sakin bir insanımdır ama o hafta Safiri veterinere bırakmak zorunda kalmıştım. Yine nefes alıp vermekte zorluk çekiyordu. Aklıma her zaman olduğu gibi yine en kötüsü geldi. Telefonumun ekranına bakmak bile istemiyordum. Yavaşça kafamı çevirdiğimde kimin aradığını gördüm. Neyse ki arayan veteriner değildi. Menajerimin aradığını görünce adeta içime sular serpildi.
Telefonu sonunda cevaplayabildim ve bir süre konuştuk. O bana mükemmel bir fırsatla geldiğini söyledi. Tam aklımdan ona eğer tur teklifi varsa reddetmesini söylemeyi geçiriyordum ki o da bu konuya değineceğim dedi. Ben de dinlemeye karar verdim. Ne kadar üzgün olsam da menajerimin hevesini kırmak istemiyordum.
Bana, bu turun Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü tarafından düzenlendiğini ve benim safirle ne kadar yakın olduğumu bildiklerinden dolayı bu tura davet edilecek en iyi şarkıcı olduğumu düşündüklerini söyledi. Bu kadar güzel bir habere o anki halimle bir saniyeliğine olsa o kadar sevinmiştim ki. Ama safiri de düşünmem gerektiği için menajerimden bana bir saat süre vermesini istedim.
Tam telefonu kapattığım zaman yine çalmaya başladı. Bu sefer işte veteriner arıyordu.
Telefonu açtım.
-Merhaba, maalesef….
Dediği anda bütün dünya başıma yıkıldı. Gözlerim doldu, dizlerimin bağı çözüldü. Adeta üstümdeki gök ve yer arasında ezildim. Benim küçük safirim de annem, babam ve ailemin geri kalanı gibi melek olmuştu.
Aklımı dağıtmam gerekiyordu yoksa kendi kendime düşüncelerimin içinde delirecektim. Telefonu elime alıp menajerime turu kabul ettiğimi söyledim.
Sonraki ayımı tura hazırlanmaya harcadım. İlk günüm Safiri veterinerden alıp onu arka bahçeme defnetmek oldu. Bu sayede her verandamda oturduğumda esen rüzgarlar benim sevgimi ona taşıyabileceklerdi.
Sonraki haftalar ve günler nasıl geçti bilmiyorum. Tur tamı tamına 2 ay sürdü. Sanırım 10’dan fazla ülkeyi ziyaret ettim. En sevdiğim canlıyı kaybettikten sonra seyahat etmeye başlamam bazı insanlar için garip olabilir ama bu da benim ruhumun ilacıydı.
En sonunda Safirime ve evime dönebildim. Arka bahçedeki çiçekler bile safirin yanında güzelleşmişti. Ama en sevdiğim şey Safirin yattığı yerin yanında bir ağacın filizlendiğini görmek oldu.
Saatlerce çimlerin üstünde oturup Safire turun ne kadar güzel geçtiğini anlattım.
Bana iyi gelmesine rağmen seyahat dönüşü o kadar yorgundum ki hiçbir şey yapmamaya kararlıydım. Bir ara yerimden kalktım ve bavulumu boşaltmaya niyetlendim. İşte o anda bavuluma nasıl girdiğini anlamadığım pembe bir şeyi gözüm aradan seçti.
Safirin tasması.
O anda anladım nasıl safiri, her hayattan vazgeçmek üzere olduğum anda, yanımda hissettiğimi. Nasıl onun bana yaşamak için bir sebep verdiğini.