Güneşli bir günde, köpeğim Bobo ile gezmeye çıkmıştım ki birden bire sağanak yağmur yağmaya başladı. Hızlıca büyük bir çınar ağacının altına saklandık ve yağmurun dinmesini bekledik. Yağmur dinince çok yakınımızda bir gökkuşağı belirdi. Hızlıca köpeğim Bobo’yu bir kayışa bağlayıp gökkuşağına doğru koştum. Gökkuşağının altından geçerken içim ürpermeye başladı, gökkuşağının ardına geçince cennet gibi bir yer ile karşılaştım. Buradaki insanlar şekerdendi ve çok nazik yiyeceklerdi (insanlardı). Buradaki nehirler çikolatadan, bulutlar pamuk şekerden, ağaçlar şeker kamışındandı. Birden bire hava karardı ve kafama sert ve yapışkan bir şey düştü. İşte o an anladım ki bu gizemli diyarda yağmur yerine şeker yağıyordu. Şeker insanlardan biri benim üşümüş olabileceğini düşünerek beni evine davet etti. İşte o andan beri burada, yani BonBon Adası’nda yaşıyorum. İki yıl sonra, Bobo’yu ağaca bağlı unuttuğumu hatırlayınca kendi dünyama geri gitmek zorunda kaldım ve gökkuşağı arkamdan yok oldu. Bobo’nun aç ve susuz kaldığını düşünerek endişelenmiştim ancak BonBon Adası ile bizim dünyamızın aynı zaman diliminde olmadıklarını anladım. Her ne kadar bu rüya gibi deneyimin bittiğine çok üzülsem de Bobo’nun iyi olmasına sevinmiştim. Bu olay bana annemin bana söylediği bir sözü hatırlattı: “Her güzel şeyin bir sonu vardır”.
Gizemlerin Kapısı
(Visited 7 times, 1 visits today)