Küçük bir adada yaşadığınızı hayal edin. Ama ada zenginler ve fakirler olarak ikiye ayrılıyor. E ben ve arkadaşlarım fakirler tarafındayız fakat dürüst olmam gerekirse arkadaşlarımla eğlenceli ve macera dolu burası. Annem yok, babam kayıp ve doğal olarak tek yaşıyorum ama dediğim gibi arkadaşlarım bana yetiyor. 3 tane kardeşten saydığım arkadaşım var. JB, Val ve Johnathan
Babam ortadan kaybolduğu günden beri arkada bir iz bırakmış mı diye bakarım veya yolunu gözlerim. Onu en son gördüğümde tekneyle okyanusa açılacaktı, muhtemelen alabora oldu. Neyse zaten 10 ay geçti bile ama insan özlüyor. En son bir hazine avındaydı, artık ne oldu bilemem. Ben her sabah zenginler tarafından en çok bilinen bir ailenin teknesinde temizliğe gidiyorum. Akşam fırtına olacağı haberleri doğrulandıktan sonra patronum bana izin verdi. Ertesi sabah villanın bahçıvanı kayıptı. Muhtemelen fırtına yüzündendi ve eşi dün fırtınadan birkaç saat önce bahçıvanın tekneyle açıldığını söylemişti. Adamı günlerce aradılar ama benim ve arkadaşlarımın ümidi sıfır idi. Birkaç gün sonra bahçıvan bizim adanın biraz daha ilerisinde olan adada ölü bulundu. Ben ve JB ertesi gün bahçıvanın eşi Lory’nin evin gidip biraz araştırmaya karar verdik tekneyle giderken Val bataklıkta dibe batık olan bir tekne gördü ve ben patronun evindeki tekneye dalış ekipmanlarını almaya gittim. Fakat bundan kimsenin haberi olamazdı bu yüzden çalmak zorunda kaldım. Bu bana pahalıya mal olacaktı. Aradan yarım saat geçtikten sonra dalmaya hazırdım. Ufak bir pürüz vardı çünkü orası olay yeri olduğundan orada bulunmamız doğru değildi. Ben suyun altındayken adanın şerifi geldi ve bizimkilere hesap sorup oradan ayrılmamızı istedi, neyse ki beni görmedi. Daldığım sırada elime antik bir cep saati geldi. Bizimkilerle bakarken içinde Dannyhill yazısı vardı, kazınmıştı. Yaşadığımız adada bu isme ait sadece bir yer var o da Dannyhill Kilisesi. Bir hücumla hepimiz oraya gittik. İçeri girdiğimizde yan tarafta dizilmiş 20 tane mum vardı. İçimden bir ses o mumları üflemem gerektiğini söylüyordu. Ne olduysa tam o an, ben mumları üflediğim sırada oldu. Bu eminim ki büyük bir tesadüftü ve üflediğim sırada yukarıdaki çatı çatladı ve kocaman bir Haç düştü. Bu sıradan bir Haç değildi, üstü elmas ve altın kaplama dev bir Haçtı. Taşımak mümkün değildi ama o an bu sorun bile değildi çünkü hayatımızda kazanamayacağımız para karşımızda öylece duruyordu. Zengin olmuştuk. Buymuş demek ki babamın canı uğruna izini sürdüğü hazine. Buldum baba.