İnsanların,hayvanların,bitkilerin evrende bulunan bütün canlıların yaşam hakkına sahip olduğunu biliyoruz. Bu duruma uymasak da bu böyledir. Uymamaktan kastım,halkın istemediği halde ülke yöneticilerinin savaşa bütün halkı sürükleyip hakın, elinde olmayan sebepler uğruna canını vermesi. Ya da makyaj malzemeleri,parfümlerin ilk deneklerinin canlı hayvanlar olması,bu asla onları seçimi değilken yaşam hakkının elinden alınmasıdır. Veya sırf süt vermediği için öldürülen inekler,sebebi de ineğin besin tükettiği fakat besin vermediği için şirketlerin zarara uğraması. Peki ya bunlar mantıklı olabilir mi? Yani bu kadar kolay mı bir canlının yaşam hakkını elinden almak. Konu sağlığa geldiğinde de bu durum böyledir.Bir insanın sağlığı ile oynamak onun yaşam hakkını riske atmaktır.
Her gün artan nüfusla beraber yaşadığımız pek çok problem gibi gıda yetmezliği de baş gösteriyor. Hepimiz kendimize mutlaka şunu sormuşuzdur:”Bu koca dünyada ki bu kısıtlı yiyecekler hepimize yetecek mi?” Üretimin bu denli azalıp aynı şekilde tüketimin de bu denli arttığı dünyada gıda sorunları yaşayacağımız reddedilemez bir gerçektir .Bugün bile bu sorunlar baş gösterirken gelecekte oluşacak sorunları hayal etmek de çok zor olmayacaktır. Peki ya GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) ürünler bu gıda yetmezliğini çözebilecek mi? Üretimi doğal ürün üretimine nazaran oldukça basittir. Fiyatı da doğal üretim olan meyve veya sebzelere nazaran daha azdır .
Aynı zamanda meyve veya sebzeleri her mevsim tüketebiliriz. Oldukça fazla olumlu yönü var o zaman neden sadece GDO’lu ürünler tüketmiyoruz dersek işte orada patlak veriyor. Evet,kısa vadede hem hesaplı hem tercihlerimizi istediğimiz zaman tüketebileceğimiz GDO’lu besinler oldukça mantıklı geliyor.
GDO’lu tarımsal üretim daha fazla verim, daha çok gelir düşüncesi hedeflenerek benimsenmiştir. Bu üretimin %50’lik kısmı ABD’de oluşmaktadır. Örneğin 1998 yılında GDO’lu üretim sonucu gıda miktarı 6 katına çıkmıştır. Peki ya bunları kazanırken ne kaybediyoruz? Sağlığımızı asla geri getiremeyeceğimiz sağlığımızdan üç beş kuruş için vazgeçiyoruz. En fazla ne olabilir ki?(!) Yiyecekleri tatlandırmak için bol miktarda kullanılan tatlandırıcılar,aşırı miktarda kullanılan şekerler en iyi ihtimalle şeker hastalığına hatta daha kötülerini yol açıyor. Bunlara karşın vurulan iğneler bile uzun vadede yeni bir hastalığa yol açıyor.
Bir elmayı,portakalı dalından koparıldığı ve bütün vitaminleriyle tüketmek yerine GDO’lu ürünlere yöneliyoruz. Çoğu zaman doğal ürünlerin çok daha pahalı olması da bu durumu elbette tetikliyor.Peki ya bunun yerine doğal üretim sayısını ve çiftçilere verilen ücretleri arttırıp onları bu işe teşvik etmek çok mu zor? Sadece her zaman kolay olanı seçiyoruz. İleride bu seçimlerimizin işlerimizi kolaylaştırıp kolaylaştırmayacağı meçhul.
Oldukça azalan doğal besinlerin zaman içinde tamamen tükenmesi,GDO’lu ürünlerin de yeterli gelemediği ve ömrümüzü kısalttığı göz önünde bulundurulursa açlık ve kıtlık kaçınılmaz. Her şeyi olduğu gibi en doğal haliyle kullanmak kendimize ve geleceğimize yapabileceğimiz en büyük yatırımdır. Elimizdekiler tükenmeden kıymetini bilirsek elimizdekileri kaybetmeyiz.