Randevu

Telefondan gelen bir bildirim sesi ile farkında olmadan daldığım uykumdan uyandım. Telefonun parlak ışığı yüzünden gözlerimi istemsizce kıstım. “Saat beş olmuş bile.” Ekrandaki sayıları görünce aklıma gitmem gereken bir akşam yemeği davetim olduğu geldi. Üstümde yatan kedimi uyandırmadan kenara bırakıp hemen hazırlanmak için yatak odama koştum. Biraz paniklemiştim, yani yemek saat altıdaydı ve oraya gitmem en az yarım saatimi alırdı. Neyse ki önceden kombinimi hazırlamıştım. Kırmızı şık bir elbisenin üzerine beyaz ipek şalımı aldım. Beni götüreceği yere internetten bir göz atmıştım. Oldukça lüks ve iyi bilinen bir yerdi. Ben de ona göre giyindim.
Yaklaşık on beş dakika sonra evimin önünde son model, elbisemin renginde bir araba belirdi. Aşağıya heyecanla ama topuklu ayakkabılarımın dengemi kaybetmeme neden olmayacağı bir şekilde indim. Apartman kapısını açtım. Arabayı yakından gördüğümde şaşkınlığımı gerçekten gizleyemedim. İçerden uzun boylu takım elbiseli bir adam indi. Ancak bu beni yemeğe davet eden beyefendi değildi. “Buyurun, sizi almak için ben görevlendirildim.” Uzun boylu adam kapıyı açarken bu sözleri söyledi. Arabaya bindim, beni kendi almamasına biraz kırılmıştım açıkçası. Gösterişini yaptıktan sonra kendini göstermek istemiş olabilir tabii. Belki de bana bir mesaj göndermeyi diledi. “İşim her zaman daha önemli.”
Restorana girdiğimde içerde kimsenin olmadığını fark ettim. Etrafı aydınlatan mumlar ve ben. Restorandı mı kapatmış? Benim için mi? Yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum. Bir kısımda yoğunlaşan ışığa doğru yürüdüm. Orda beni bekliyordu, elinde belki de yüzden fazla gülden oluşmuş bir buket vardı. Buketi bana uzattı. Koklayıp kenara koydum. Kalbim küt küt atıyordu. Kendimi sakinleştirdim. Karşılıklı oturduk. Her şey önceden ayarlanmıştı. Yemek, müzik, ambiyans her şey mükemmeldi. Fazla mükemmel. Karşımdaki adam birdenbire önüme bir mum koydu. Neler oluyordu? Cebinden pahalı görünen çakmağını çıkardı ve mumu tutuşturdu. “Üfle, üflemezsen yanacağız.” Adamın sözlerine anlam veremedim. Neler oluyordu şimdi? Gözüm mumun fitiline kaydı. Fitil mumun içinde değildi. İpi gözlerimle takip ettim. Neden? Neden benim elbiseme bağlıydı? Mumu bir anda üfledim. Ne olduysa tam o an ben o mumu üflediğimde oldu. Karşımdaki adam yavaşça karanlığa büründü. Etrafımdaki yemek kokuları yerini kestiremediğim ama tanıdık bir kokuya bıraktı. Kırmızı elbisem üstüme örttüğüm bej rengi battaniyem gibi hissettirmeye başladı. Yanımdaki gülleri tutmaya çalıştım ancak elim güllerin içinden geçti. Kırmızı buketim havaya karıştı. Korkudan ayağa kalktım, üstümdeki battaniyeye tüm gücümle tutundum. Bir dakika, battaniye mi? Güzelce topuz yaptığım saçlarımı omzumda hissetmeye başladım. Mum ışıkları yerini beyaz yapay ışığa bıraktı. Müziğin huzur verici sesi şimdi statiğin alay edici tonuna dönüşmüştü. Restorandan eser kalmamıştı. Soğuk zemine basan ayaklarım, ıslak saçlarım, hastane kıyafetim, favori battaniyem, bu tanıdık koku ve ben. “Şimdi hatırladım.” İlaçlarımı almayı unutmuşum.

(Visited 13 times, 1 visits today)