Dünya genelindeki açlık oranının her yıl katlanarak arttığının hepimiz bilincindeyiz. Üstelik nüfus artışının da son zamanlarda ne kadar hızlı olduğunu da görebiliyoruz. Artan nüfusla birlikte elimizdeki kaynaklar sınırlı olduğundan her geçen gün açlığa ve kıtlığa küçük bir adım daha yaklaşıyoruz. Ancak farklı güncel haberler sebebiyle kıtlık, eskisi kadar gündeme getirilebilir bir konu olmaktan çıkmış durumda. Ne olursa olsun, bu durum açlık ve kıtlığın önemsizleştiği anlamına gelmez. Aksine, gelecekte hemen hemen her bireyin karşılaşacağı sorunlardan biri bunlar olma olasılığı oldukça yüksektir..
İnsanlar olarak çoğu zaman açlıktan ölmek gibi konuları ve durumları görmezden geliriz ve hep olduğu gibi bencil ve açgözlü davranırız. Bize birer masal gibi gelir, bir kulağımızdan girer bir kulağımızdan çıkar anlatılanlar. Oysa kimsenin kabullenmek istemediği bir gerçek var ortada: Tüm kaynaklar bir gün tükenebilir ve çağın en büyük sıkıntısı açlık, kıtlık olabilir. Her sorunun sonunda ülkelerin başvurduğu tek çıkar yol olarak görülen savaşlar bu kez kıtlık yüzünden çıkabilir. Bu gibi olası sonuçları da değerlendirdiğimizde aslında konu bambaşka bir boyuta varıyor ve tüm insanlık olarak düşündüğümüzden daha da zararlı çıkıyoruz bu durumdan.
Bilim ve teknolojinin son zamanlarda ne kadar geliştiğine vurgu yapmanın gereksiz olduğuna eminiz şu noktada. Bildiğimiz tek şey şu ki, artık gerçekten bu alanlarda neredeyse hiçbir şey imkansız değil. Söz konusu genetik gibi son dönemlerde oldukça önem kazanan bir alan olunca her şey daha da kolay hale geliyor denilebilir. Tükettiğimiz çoğu ürün ya daha uzun süre muhafaza edilebilmesi için ya da daha fazla besleyici olabilmesi için birçok işlemden geçiyor, hatta genetikleri ile oynanıyor. O zaman neden bu teknolojiyi daha verimli kullanıp geliştirerek açlık ve kıtlığa bir çözüm olarak geliştirmeyelim ki? Varsaydığımız senaryoda eğer besin kaynaklarımız hızlı bir şekilde tükenmeye başlarsa en mantıklı çözüm yolunun bir miktar besinin genetiği ile oynayarak daha dolu dolu hale getirmek olduğunu söyleyebilirim.
Ancak, bu demek değildir ki genetiği değiştirilmiş ürünler açlık ve kıtlık için tek çözümdür. Eğer biz bu sorunu şu an istatistiklere de dayanarak öngörebiliyorsak ve hala kıtlıkla karşı karşıya değilsek çözüm için farklı yollar denemeye hala zamanımız var demektir. Hala zamanımız varken halihazırda bildiğimiz ve daha ekonomik görünen günümüzde kullanılan gerek geleneksel gerekse teknolojik yöntemleri izleyerek daha fazla insanı besleyebilecek miktarda ürün üretimine başlamak, gelecekte artmış olacak nüfusa genetiği değiştirilmiş ürün sunmaya çalışmaktan daha kolay bir yol olabilir. Eğer bunun gibi büyük bir problem göz ardı edilir ve kadere bırakılırsa evet, tek yol genetiği değiştirilmiş ürünler olarak görülebilir.
Kısacası, gelişen bilim ve teknoloji sayesinde evet hemen hemen her şeyi mümkün olarak görüyoruz ancak bu hiçbir zaman tek çözüm yolu değildir. Eğer nüfus artışını kontrol edemiyorsak bir an önce kıtlık ve açlığa karşı önlem alıp alternatif çözüm yolları bulmamız ve uygulamamız gerek.