Merhaba ben Stefan Antonov. Rusya’nın Smolenks şehrinde küçük bir kilisenin Baş rahibi olarak atandım. Buraya ilk geldiğim gün dün gibi aklımda. Çocuklarım Nastenka, Dmitri, Irina, Sasha ve bir çoğu ben kilisenin kapısından içeri adım atar atmaz bana sarılmak için koşmuşlardı. O çocukların gözlerindeki o umut ve sevinç ışığını gördüğüm andan beri onları koruyup mükemmel bir çocukluk geçirmeleri adına yemin etmiştim.
Çok değil, bir süre önce Sasha ve Irina sıtma hastalığına yakalanmıştı ve o sıralar almanlar kapımızdayken onlara ilaç bulmak pek mümkün görünmediğinden yapabileceğimiz tek şey tanrıya dua etmek oldu. Birkaç hafta sonra Sasha bu hastalığın pençesinden kurtulmayı becerdi fakat Irinayı acımasız ve nereden geldiği belli olmayan bir hastalığa kaybetmiştik! Nasıl olurdu? Neden o olmak zorundaydı? Bunlar şeytanın bir oyunu olmalıydı evet. Beni delirtmek için çocuklarımın canıyla oynadığı bir oyun! Ama Tanrı benim yanımda olduğu sürece ben deliliğe kapılmayacaktım. Tanrım sen beni affet. Şu sıralar şehirde bir savaş perdesi çekilmiş durumda. Parklarda çocuklar yok, yollarda seyyar satıcılar yok, Smolensk’in heybetli ve şahane sokaklarında inanılmaz ve muhteşem bir şehvet ile şarkı söyleyen müzisyenler kendi karanlık köşelerine çekilmiş vaziyette, herkes o canavarlardan gelecek bir saldırının korkusu altında yaşamaya başlamış durumda fakat her şeye rağmen ben çocuklarımın şeytanın bu kötü ve kurnaz oyununa kapılıp gitmesine izin vermeyeceğim.
22 Haziran 1941 Gece 04:45, Alman orduları ülkemizin sınırlarından içeriye üç koldan taaruz başlattı. Savaş haberi elimize geç ulaşmıştı hemen ardından ise Dmitri ve çocuklarımın çoğu cepheye gönüllü olarak sevk edildi. Onları benden aldılar, o şeytan gözüm gibi baktığım çocuklarımı benden çekti kopardı. Her gün çocuklarımdan umutlu bir haberin gelmesini umarak Tanrıya dua ettim. Bekledim, bekledim ve bekledim fakat onlardan hiçbir zaman haber alamadım. Şehire inip etraftaki insanlardan bilgi toplamak istediğim zaman bile kimse bir şey bilmediğini söyleyip sevdikleri ve önem verdikleri kişilerden, yakınlarından, bir haber bekliyordu. Postanenin önünde şehirin parkına kadar uzanan bir kuyruk ve izdiham vardı. Bazıları Almanların geldiğini söyleyip şehirden taşınıyordu ve bazıları ise ulusumuzun üstün geleceği hakkında söylenip duruyordu. Benim için bunların hiçbiri anlam ifade etmiyordu ve istediğim tek şey çocuklarımdan, Dmitri’den gelecek bir mesaj. Hiç yoksa onları tekrar görüp tekrar birlikte yemek yemeye davet etmek istiyordum. Fakat hiçbir zaman bu olmayacaktı.
16 Temmuz 1941, Alman birlikleri Smolenks’in kapısına dayanmış bulunmakta. Yemek bulmak inanılmaz zorlaştı, insanlar ne yapacağını şaşırdı, Şeytanın hain oyunu tıkırında işliyordu ve diğer tüm çocuklarımın da canını almayı başarabilmişti. Nastenka, elimde kalan son şey, ve ben kilisede bir şekilde hayatta kalmaya devam ediyorduk fakat şehirde marketler kapanmıştı ve sadece bir kaç noktada erzak, gıda yardımı yapılıyordu. Gece çatmıştı ve güneş bize kucak açtığı sıcak kollarını dünyanın üzerinden çekmişti. Yatmak üzereydim ki Nastenka bana bir sürprizinin olduğunu söyledi. Ne olduğunu merak etmiştim ki şu savaş döneminde bir hediye almak çok kolay olmasa da gerek. Benden gözlerimi kapatmamı istedi ve dediği gibi de yaptım, gözlerim kapalı bir şekilde kürsüye vardığımda benden gözlerimi açmamı istedi ve gördüğüm şey gözlerimden yaşların akmasını sağlayacak kadar etkileyiciydi. Nastenka bana bir doğum günü pastası hazırlamıştı! Krema ve benzeri şeyleri geçtim, üstünde mum bile vardı. Küçük olsa bile benden mumları üflememi istedi. Derin bir nefes aldım ve üfledim. Ne olduysa tam o an, ben mumları üflediğim sırada oldu. Şehirde onların geldiğini bağıran sirenler ötmeye başladı, gelmişlerdi! Almanlar buradaydı! Şehirde inanılmaz bir çatışma başladı, dört bir yandan silah sesleri geliyordu, kuşatılmıştık. Siyah gökyüzünü parçalayan turuncu, kırmızı ve sarının karışımı patlamalar gerçekleşiyordu.
Cehennemin kuşları savunmasız insanlara nefes almaları için zaman bile vermeden etrafı bombalamaya başlamışlardı ve burasının da yakında külden ibaret bir moloz yığınına dönüşeceği kesindi. Nastenka ile birlikte çıkışa doğru koşmaya başladık fakat o yetişemedi. Kilise hemen üstünde patlayan bombanın etkisiyle yıkılmış, Nastenka içerde sıkışıp kalmıştı. Son nefesine kadar onunla konuştum ve en sonunda elimde kalan son çocuğumu da şeytana kaybetmiş oldum. Ettiğim yeminlerin hiçbirini tutamadığım için, çocuklarımın hiçbirisini ona karşı koruyamadığım için mahçup hissederken Tanrıya olan inancımı da kaybetmiş bulundum. Her şey sessizleşti, Almanlar geldi. Ben sustum, ve her şey burada bitti.