Dean ailesi Fransa’nın en köklü ailelerinden biriydi. Marsilya’da kocaman bir malikanede Bay William Dean, ebeveynleri, küçük kız ve erkek kardeşiyle 1836’dan beri yaşıyorlardı. Bu yalı büyük büyük dedelerinden kalan bir aile yadigarıydı. Her kuşak bu evde yaşamış, çocuklarını büyütmüşlerdi. Bay William Dean 30 yaşındaydı. Yaşı daha küçük olmasına rağmen çok başarılı bir tüccar olan William’ın başarısından ve maddi durumundan dolayı herkes ona Bay lakabıyla hitap ediyordu. Aynı zamanda William, babası çok dillendirmese onun gözdesi olduğunu biliyordu. William’ın küçük kız kardeşi Elizabeth daha 22 yaşındaydı, William buna her ne kadar iyi bir gözle bakmasa da babası Elizabeth’i evlendirmeyi düşünüyordu. Bir de ailenin ortanca çocuğu Thomas vardı. Onun kafası genelde pek yerinde değildi. Boş gezenin boş kalfasıydı. Bazen sabahtan çıkar sonraki güne kadar gelmez bazen de günlerce eve gelmezdi. Arkadaşlarıyla sokak aralarında dolaşır, hep yanlış kararlar verirdi.
William 12 gün süren iş seyahatinden gelmesiyle tüm ailesini hayran etmesi bir olmuştu. Yıllar süren tüccarlık hayatı ve birikmişiyle 3 kiloluk altın bir biblo almıştı. Bu biblo şaha kalkmış bir at heykeliydi. Babası gençliğinden bu yana atlara hep merak sardığından bu babasını çok mutlu etmişti ve yaklaşık 160 bin Euro ediyordu. Babası bu bibloyu çalışma odasındaki masaya gururla yerleştirmişti. Aslında William onu kendine saklamayı düşünmüştü ama sorun olmadığını söylemişti, sonuçta onun babasıydı.
William bu hafta sonu çıkmış olduğu en uzun iş seyahatine çıkacaktı. Bunun için çok heyecanlıydı. Gördüğü herkese bu seyahatten bahsediyor anlatmadığını bırakmıyordu. Thomas abisi birazcık da olsa evde olmayacağı için sevinmiş gibiydi. Evde durmayan Thomas, abisinin iş seyahatinde evde olmaya karar vermişti.
Thomas’ın evde olacağını duyduğunda annesi böyle bir şey hayal etmemişti. Bu sefer Thomas arkadaşlarını eve çağırmıştı. Annesinin asıl kızdığı şeyse kafalarının güzel olmasıydı. Annesi bir müddet sonra Thomas’ın arkadaşlarını evden kovmuştu. Annesi Thomas’a hep ağabeyininki gibi iyi ve işi olan arkadaşları edinmesini önermişti. William’ın birçok arkadaşı dedektif, avukat ya da doktordu. Thomas’ın arkadaşları annesinin başına bela olmuşlardı. Annesi o geceyi atlattıklarına şükrediyordu ki yukarıdan bir seslenişle irkildi. Bu babalarıydı, Thomas diye bağırıyordu. Herkes koşarak yukarı çıktı. Babaları çalışma odasındaydı. 160 bin Euroluk biblo ortada yoktu ve babaları direk olarak Thomas’ı suçluyordu. Anneleri Juliet kocasına, her yere bakıp bakmadığını belki başka bir yere koymuş olduğunu ama hatırlamadığını söylüyordu. Thomas’ı hemen suçlamaması gerektiğini ve zaten onu suçlamak için hiçbir nedeni olmadığını söylüyordu. Kocası Edward, Juliet’e “İşte orda dur, dün gece Thomas’ı çalışma odama girerken yakaladım, o beni fark etmedi ama ben her şeyi gördüm. Sonra da evden çıktı. Thomas’ın normal hali diye düşündüğümden yatağıma geri döndüm ama şuan her şey yerine oturuyor. Atımı çaldı ve gece onu arkadaşlarının yanına götürdü.” dedi. Edward’ın aklına bugün William’ın döneceği geldi o yüzden bir süre de olsa sakinledi.
Herkes evden çıkıp Leonardo’nun yanına gitti. Leonardo, William’ın arkadaşlarından biriydi, o bir dedektifti. Edward bu konu da çok ciddiydi. Bu ciddiyeti Elizabeth’i biraz korkutuyordu, sonuçta ağabeyini suçluyordu. Edward’ın, Thomas’ı da yanında götürmesinin sebebi onu gözden kaybetmek istememesiydi. Yaklaşık iki saat sonra Leonardo’yla olay mahaline döndüler. Eve döndüklerinde William da gelmişti, çantalarını boşaltıyordu. Edward onu gördüğüne çok sevinmişti. William’ın ona bu konuda yardım edeceğinin düşünüyordu. Herkes Leonardo’ya tek tek ifade vermişti. Edward, gece Thomas’ı odaya girerken gördüğünü ve sonra evden çıktığını gördüğünü söylemişti ama Leonardo ona elinde bir şey görüp görmediğini sorduğunda Edward hayır cevabını verince ikisinin de kafası karışmıştı.
Thomas, gece babasının odasına girdiğini onaylıyordu ama bir ses duyduğunu ve birinin orda olduğunu düşündüğü için girdiğini söylüyordu. Girdiğinde ise orda hiçbir şey bulamadığını yalnızca sönmemiş bir mum olduğunu söylüyordu. Babasının onu söndürmeyi unuttuğunu düşünerek onu söndürmüş ve çıkmıştı. O odada yaptığı tek şeyin mum söndürmek olduğunu iddia ediyordu.
William sorguya çekildiği için çok sinirlenmişti, sonuçta eve yeni geldiğini söylüyordu. Leonardo ondan biletlerini görmek istediğini söyleyince William daha da sinirlenmişti, hala neden sorguya çekildiğini anlayamıyordu. Leonardo, William’ın biletlerine bakıp işlerinin bittiğini söylemişti. Herkes tekrardan çalışma odasına çıkmıştı son bir arama daha gerçekleşiyordu. Tam o sırada Thomas’ın dikkatini kitaplıktaki bir kitap çekti. Normal bir kitap gibi durmuyordu, sanki metaldi. Thomas o kitabı çekmesiyle kitaplığın arkasından gizli bir oda belirmesi bir oldu. Ve Thomas her şeyi o an anladı. “Dedektif Leonardo siz de anlamışsınızdır ki ağabeyimin biletleri sahte, belli ki tüm tatil boyu burada saklanıyormuş bunu oradaki bir sürü erzak ve ağabeyime ait özel eşyalardan anlıyoruz. Sanırım buranın varlığından haberi olan tek kişi ağabeyimmiş. Mum ışığı gece odayı hala biraz da olsa aydınlık tutuyor olsa gerek ağabeyim harekete geçmemiş. İşte ne olduysa tam o an oldu, ben mumları üflediğim sıra oldu. Ağabeyim odanın karardığını fark edince harekete geçti ve bibloyu çaldı. Zaten en başından beri ağabeyim onu kendine istiyordu. Biblonun çalındığını düşündürerek kendine saklayacaktı, belki kötü günlere.” dedi Thomas. Ve bu dava Thomas’ın kendini babasının gözünde aklamasıyla sonuçlandı.