Evrenin Anahtarı Matematik
Yunanca kökenli matematik “bilgi, çalışma, öğrenme” anlamlarına gelir. Matematik sanıldığı gibi sadece bir dizi sayı ve formül topluluğundan çok daha fazlasıdır. En temelinden tanımlara sığdırılamayacak bir gerçekliktir. Yani benim burada matematik budur, şu anlamlara gelir demem koca bir fili kuş kafesine kapatmaya çalışmak kadar saçma bir şeydir.
Matematik sonsuz bir kavramdır aynı zamanda sonsuzluğun var oluş sebebidir. Diğer taraftan “Matematik her şeydir.” dersek tekrardan yanılgıya düşmüş oluruz. Çünkü matematik “her şey” kavramımızın dışında hiçliği de ifade eder. Hiçlik veya yokluk matematik sayesinde “yoktur.”
İnsan gibi sınırlı ve sonlu bir varlık için matematik çok karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu karmaşıklık yüzünden insanlar yüzyıllarca matematiğe ilgi duymuş ve onun bu karmaşık yapısını çözmeye çalışmıştır. İnsanlığın bu çabaları sırasında matematiği çözme konusunda önemli yararlar sağlayacak bir kanun öne sürüldü. 1938 yılında fizikçi Frank Benford tarafından ortaya konulan “Benford Kanunu” birçok ünlü matematikçi ve fizikçi tarafından kabul edildi. Peki ya neydi bu Benford Kanunu? Ne işe yaradı, insanlığın bu zorlu matematik serüveninde ne gibi katkılarda bulundu?
İnsanlar matematik ile uğraşırken akıllarında dolanan bir soru vardı. Matematik olmuş, olan, olacak ya da hiç olmamış şeylerin tamamıysa ve biz de matematiğin bir ürünüyken nasıl oluyor da bir yandan matematiğe ait bir parça olup aynı zamanda matematiği çözebiliyoruz? Bu sorunun cevabını bulabilmek için öncelikle bir şeyi kararlaştırmamız lazım. Biz mi matematiği buluyoruz yoksa matematik mi bizi buluyor? Biz her ne kadar kendi irademiz ile matematiği araştırıp onu keşfediyoruz sansak da aslında matematik bizi buluyor. Zaten matematik her zaman bizimledir. İnsan ulaşabileceği en soyut noktada bile matematik oradadır. Her zaman içimizdedir. Her ne kadar biz onun içinde olsak da.
İşte Benford Kanunu da tam bu sorunu çözebilmek için ortaya atıldı. Benford Kanunu; evrenin matematiğe bağlı olarak işlediğini, matematik olmasa evrenin hiç var olmayacağını söyler. Benford Kanunu’na göre yapraktan düşen bir damla bile matematiksel şekilde açıklanabilir. Çünkü evrene ait olan bu olayın aslında ait olduğu sayısal bir taban vardır. Benford Yasası’na bir başka örnek ise Simon Newcomb’un yaşadığı bir olaydır. Newcomb; hesap makinesinin olmadığı zamanlarda oldukça sık kullanılan logaritma tablosu kitaplarında ilk basamağı küçük rakamlara denk düşen sayfaların, ilk basamağı büyük rakamlara denk düşen sayfalara göre daha fazla yıprandığını gözlemlemişti. Bu da tekrardan evrenin matematiğe bağlı olarak işlediğini gösterir. Peki, tamamıyla matematik ile işleyen bir evrende yaşayan biz insanlar da matematiğin kontrolünde sayılmaz mıyız?
Bu sorunun cevabı için bir başka sorunu çözmeliyiz. Öncelikle matematik bir icat mıdır yoksa bir keşif mi? Yani biz hayatımızı kolaylaştırsın diye matematiği yarattık mı yoksa milyonlarca yıldır var olan bir gerçekliği sadece bulduk mu? Bu sorunun cevabı matematiğin bir icat değil de bir keşif olduğu yönündedir. Durum aslında şu şekildedir: İnsanlık diğer canlılardan farklı olarak sahip olduğu zekâsı sayesinde matematik kavramının varlığını keşfetti. Matematik zaten vardı. Onu insanlar yaratmadı. Matematik tüm evrenin başlangıcından beri vardı. Matematik hiç keşfedilmeseydi bile hala arka planda tüm yaşamımızı yönlendirmeye devam edecekti. Fakat benim bu konuda dikkatimi çeken asıl şey zekâmız yetmediği için keşfedemediğimiz ve arka planda hala hayatımızı, tüm evreni yöneten daha kaç tane kavram olduğu. Belki de insanlık bunu hiçbir zaman keşfedemeyecek fakat varlığı sayesinde tüm düzen devam edecek.