Bir Oyunun Bitişi

Bir yaz gününün daha sonuna geliyorduk, küçük yazlığımızdaki son günlerimde arkadaşlarımla olabildiğince fazla zaman geçirmeye çalışıyordum çünkü bir dahaki yaza kadar onları görme şansım olmayacaktı. Bisikletlerimizle beraber sahile doğru gidiyorduk. Güneş batmak üzereydi, yarın yolculuk vardı. Bu yüzden fazla zamanımız yoktu. Beraber vakit geçirmek istiyorsak hızlı olmalıydık. Bu kıyı kentinin dar sokaklarından son hızla geçiyorduk. Sarı renkli küçük apartmanın yanından geçerken durduk, burada bir arkadaşımızı daha almamız gerekiyordu. Hiç beklememize gerek kalmadan arkadaşım tam zamanında gelmeyi başarmıştı. Sonunda hepimiz bir aradaydık ve sahile gitmeye hazırdık.

Sokakları bir bir geçerken sanki bu anı daha önce yaşamış gibi hissettim. Her şey tanıdık gelmeye başlamıştı. İçimi garip bir korku kapladı. Yol kenarında gördüğüm beyaz kediyi bile daha önce görmüş gibiydim. Pedalları çevirirken cebimde bir şey hissettim. Bununla beraber yavaşlayıp bisikletimi yolun kenarına çektim. Her ne kadar arkadaşlarıma beni beklemelerini söylesem de sesimi onlara duyuramadım. Sanki sesim onlara gitmiyormuş gibiydi hiçbiri kafasını çevirip bakmamıştı bile. Bu biraz kalbimi kırsa da sonrasında onlara yetişebileceğimi düşünerek elimi cebime attım.

Cebimde “Hemen beni ara!” yazan bir kâğıt parçası buldum. Buruşan kâğıtta son rakamı silinmiş bir de numara yazıyordu. Birisi beni kandırıyor olabilir miydi? Telefon rehberimden arkadaşlarımın numaralarına baktım ama bu numara hiçbiri ile aynı değildi. Merakıma yenik düşerek numarayı aramaya karar verdim. Silinen rakamın ne olduğu pek anlaşılmasa da hemen numaraları denemeye başladım. Birkaç başarısız denemenin sonrasında telefonum çalmaya başladım. Telefon açılır açılmaz karşıdakine kim olduğunu sordum. Birkaç saniyenin ardından telefondan “Artık oyun sona erdi, uyanabilirsin.” diyen boğuk bir ses geldi. Kalp atışlarımı duyabiliyor, ellerimin titreyişini hissedebiliyordum. Birileri gerçekten bana kötü bir şaka yapıyor diye düşünürken etrafımdaki her şey bir anda karanlığa gömülmeye başladı. Ne bir ses ne de bir görüntü vardı. Tek görebildiğim şey karanlık olmuştu. Çığlık atmaya çalışıyordum ama sanki boşlukta gibiydim. Sessizliği bozan sevinme ve el çırpma sesleri oldu.

Kendimi bir hastane odasında buldum. Tüm arkadaşlarım ve ailem buradaydı. Başım inanılmaz derecede ağrıyordu. Buraya nasıl gelmiştim? İlk başta neler olduğunu anlamasam da sonrasında her şey bir yapboz parçası gibi yerine oturmaya başladı. Başımda dikilen doktorlar konuştukça aklımda bir anı canlanıyordu. Tüm bu yaşadığımı sandığım şeyler baygınken gördüğüm bir rüyanın parçasıydı.

O gün geçirdiğim bisiklet kazasında başımdan yaralanmıştım. Tam üç gün boyunca komada kalmışım. Gördüğüm rüyadaki olayların benzerlerini yaşamıştım. Etrafımdaki her şey karanlığa bürünmemişti belki ama en son gördüğüm şey araba farının ışığıydı, her şey beyazdı.

Baş ucumda duran içi çiçeklerle dolu vazonun üzerinde küçük bir kağıt parçası vardı. Üzerinde soluk bir yazıyla “Hemen beni ara!” ve altında son rakamı silinmiş bir numara yazıyordu. Bu kağıdın bir rüyanın parçası olamayacağından emindim çünkü oyun sona ermişti, uyanmıştım.

(Visited 11 times, 1 visits today)