İşsiz Kalmış Bir Ankara Mimarı

Yine soğuk, karanlık, yağmurlu biri Ankara günü… Masada dünden kalmış iki üç bira, koltukta da uyuya kalmış ben ve yine iş aramakla geçecek yeni bir gün. Dün iş için çağrıldığım ajans bana senin yerine başkasını bulduk dediler. Peki ya şimdi hangi ajans, hangi şirket, nere, nereye diye kafamda sayıklıyordum. O kadar okudum ettim on altı yıl şimdide on altı şirketten dönüş alamaz durumdayım. 

 

Yine cebimde içinde dört beş tane kalmış sigara paketi, diğer cebimde üniversiteden kalmış telefon. Yürüyorum Ankara bu nasıl olsa büyük, Sıhhıye Kızılay, Etimesgut’tan Umitköy. O sıra cebimde kalan  dört yıllık telefondan iş ilanlarına bakıyorum. İş ilanlarına bakarken de telefonun kılıfında kalan 10 lirayla bu günümü nasıl geçireceğim diye hesaplama yapıyorum.

En sonunda bana uygun iki üç tane ilana denk geldim. Uygunsam hemen görüşmek istediler bende de vakitten bol bir şey yok. Gittim hemen tabi ilk başta bana ön yargıyla baktılar. Sonuçta halim belli yeni model ayakkabılar, ceketler, pantolonlar alacak durumum da yok. Bende ona özgüvenle “Bana bir ön yargı verin dünyayı yerinden  oynatayım” dedim… Demez olaydım. Adam bana savunmam için bir konu verdi adama bakakaldım. Sonra bana alaylı bir tavırla “Çıkabilirsiniz” dedi. Sinirlendim çıktım bende. Geçtim Necatibey metro durağına. Bindim Kızılay’a gidiyorum. Geldim Kızılay’a saat akşam  22.17 hava da karanlık. Oturdum köprü önü bir banka. Gelen geçen arabaları izliyorum umutsuzca. Aniden annem aradı. Yaklaşık 3 aydır konuşmuyorum annemle. Açtım ama bir türlü ağzımı açamadım. Konuşmaya dilim elvermedi. Bana “Hala iş bulamadın mı?” diye sordu sesim Kızılay gibi titreyerek söyleyebildim. Bana “Süper o zaman babanın çalıştığı şirkette yer boşalmış sağlam kuvvetli bir adam lazımmış” dedi. Ben ne tepki vereceğimi şaşırdım. Gülsem mi ağlasam mı bilmiyorum. 

 

 Sabah annemin yanına gittim. Üstüm başım toz toprak annem beni böyle görünce kendini tutamayarak gözyaşlarına boğuldu. Hemen gel diyerek bana sıcak bir duş aldırmıştı. Bana babamın tişörtlerinden verdi ve bir tane de pantolon. Bana güzel bir kahvaltı hazırlamıştı. Babam gelene kadar orada kaldım. Aslında işin gerçeği yaşadığım o biralarla dolu eve gitmek istemiyordum. Babam geldi hayat hakkında biraz konuştuk. Ben ona o bana anlattı. 

 

İşteki ilk günüm kişileri ve ortamı tanımakla geçti. İşim inşaatçıydı. Orada üniversite de okuduğum mimarlık bölümünden gelen bilgilerimi kullanıyordum. Sonra patronumuz beni gördü ve bilgilerime hayran olmuştu. Beni kendisinin iç mimarı yapmak istediğini söyledi. 

Artık işim hazırdı o kadar gittik her yerde kendimin reklamını yaparken reklamını yaptığım ürünün içini unutmuşum… Meğerse  benim bilgim konuşmacı falan değil yapılardı.

(Visited 15 times, 1 visits today)