Rimgelmann’ın bir grupta üye sayısının arttıkça üretkenliğin düşmesini savunmasının ve atalarımızın “bir elin nesi var iki elin sesi var” demesi her ne kadar çelişse de, bu düşüncelerin ikisini de farklı yönlerden doğru buluyorum. Mesela bir inşaat yaptığımızı düşünelim. En az 150 kişi gerektiren bir inşaatı 10 kişi zor yapmaz mıyız? Belki de 25 yılda biter o bina. Sırf kendimizi profesyonel gördüğümüz için başkalarına güvenemeyip bir binayı 10 kişi inşa etmeye çalışıyoruz. Özellikle böyle yardım gerektiren alanlarda fazla kişi çalışmayı çok doğru buluyorum. Üretkenlik 15 katı fazla kişiyle nasıl düşebilir? “Bir elim nesi var, iki elin sesi var.” atasözü tam olarak da böyle durumlar için bence. Yardıma ihtiyaç duyduğunuzda yardıma gelen kişinin size olan yardımı sonucunda ağızdan her şekilde çıkan atasözü. Eğer beceri gerektiren bir işi az kişi yapamıyorsak yardımcı olmak için gelen insanların herhangi bir zararı olacağını düşünmüyorum. Böylece Rimgelmann’ın düşüncesini çürüttüğümüzü düşünebiliriz fakat şimdi de 1000 kişilik bir meclis düşünelim.
Sırf demokrasi ve düşünce özgürlüğü olsun diye her kafadan başka bir sesin çıktığı bir tartışma odasında nasıl bir üretkenlik bekleyebiliriz? Böyle bir durumda bu insanların %90’ı gereksiz kalıyor çünkü ben 900 kişinin söyleyebileceği şeyi 100 kişinin de farklı biçimde ifade edebileceğini düşünüyorum.
İnsanlar düşünce özgürlüğü kapsamında sırf toplumdan farklı olmak için o kadar uç yorumlar yapıyorlar ki anlayamıyorum bazen. Bir proje başlatırsınız ve herkesi o projeye “popülerlik” kazansın diye dahil etmeye çalışırsınız ya, aslında bunun ne kadar kötü bir fikir olduğunu takımın yarısını atmak istediğinizde anlarsınız. Bir fikir söylüyorsunuz ve herkesin “ben farklı olmalıyım” kompleksi yüzünden bir türlü ortayı bulamıyorsunuz. Bir de bu senaryoyu 7 kaliteli kişiyle düşünelim. Biri bir fikir beyan ediyor, bir başkası onaylıyor; bir diğeri fikre saygı duyarken aynı zamanda da kendi bakış açısını ifade ediyor. Keşke bütün 1000 kişilik toplantılar ve 30 kişilik proje grupları böyle olsa.
Biraz alakasız gelebilir ama belki insanlar da bu yüzden “insan” seçiyor. Evet, seçiyoruz çünkü çok fazla tipten çok fazla yerde var ve hepsi her ne kadar da aynı gibi görünse de hepsinin değişik değişik huyları var. Nasıl ki kendi projemize uygun adamı seçiyorsak, nasıl sadece yararının olacağı insanları kurul toplantısına davet edebiliyorsak, çok fazla tipte ve değişik değişik karakterde insanın içinden kıyafet gibi, “Evet! Buldum, bu olur!” diye dost seçebiliyoruz. Karakterinin kendimize uygun olanını seçiyoruz, her işte olduğu gibi.