Geçmişten Geleceğe

İşten eve gelmişti. Diğer günlerinden farklı olarak bugün yeni bir şey denemeye karar verdi. Eve girer girmez kıyafetini değiştirdi, kitabını aldı, termosuna çay doldurdu ve yanına yiyecek birkaç bisküvi aldı. Böyle yeni şeylere alışkın değildi. Genelde eve geldikten sonra pijamalarını giyip televizyon izlerdi. Telefonunu çıkardı ve yakında oturabileceği ağaçlık bir ortam var mı diye kontrol etti. İşinden dolayı şehir merkezinde oturuyordu. Yakınlarda olmasa bile bir saate gidebileceği güzel bir yer vardı. Oranın nasıl bir yer olduğunu biliyordu. Annesi teyzesi ve halası ile otururken kuzenler Bülbül kafeste ve Çatlak patlak oynuyordu. Uzun zamandır onlardan haber alamadı.

Parka varmıştı. Ama değişmişti. Akarsu kurumuş ve parkın bir kısmı otoparka çevrilmişti. Kalabalıktı ama şansına yer bulabilmişti. Banka oturmuş termostaki çayını bardağa boşaltıyordu. Çayın soğuyabileceğini tamamen unutmuştu. Kitabını çıkardı. E. M. Forsters’ın The Machine Stops adlı kitabını okuyordu. Kitabın dünyasında yaşam bitmiş ve insanlar yer altında bir sisteme bağlı olarak yaşamaktaydı. Yemek, müzik, duş tamamen teknolojik ve tuşlarla sağlanıyordu. İnsanların artık birbirine ihtiyacı kalmamış durumdaydı. Kitabı okudukça düşünüyordu. Acaba geleceğimiz bunun gibi mi olacaktı?  Geleceğe bir pencereden bakıyor olsaydım neler görecektim?

O anda bu parkı düşündüm. Akarsu içerisindeki balıkları, martıları, böcekleri, çiçekleri, ağaçları ve ormanları. Acaba onlardan bir eser kalacak mıydı? İçimden bir ses insanların el ele verip bu dünyayı düzeltme çabası içine gireceğini düşünüyor diğer ses ise tam tersi şekilde insanların bu duruma hiçbir şekilde karışmayacağını ve dünyanın her zamankinden beter bir hali alacağını söylüyordu. Gelecekteki parktan ayrıldım. Şehir merkezine doğru yol aldım. Oraya gidebilmek için şoförsüz otobüse bindim. Otobüs ile gider iken etrafımı izlemeye başladım. Her şeyin ne kadar yapay olduğunu bir kez daha görmüş oldum. Bu yeni dünya düzeninde yaşamın devam edebilmesi için bize dayatılan yapay dünyanın altında kendimi çok ezilmiş hissettim. Gökyüzüne baktım. Gökyüzünün beyaz bulutlu çivit mavili görüntüsünden eser kalmamıştı. Otobüsten indim ve kaldırımda yürümeye başladım. Susamıştım ve etrafımda su alabileceğim bir yer aradım. Geniş caddenin karşısında mavi panjurlu küçük bir büfe olduğunu fark ettim. Büfeye gittim ve bir şişe su istedim. Su o kadar pahalıydı ki şaşkınlıktan ağzım açık kaldı. Bir turist lokasyonunda gibi hissettim kendimi. Su içebilmek bile sanki lüks olmuştu. Büfeciye sorduğumda ise 25 litre uygulamasının uygulandığını ve ekstradan su almanın masraflı olduğunu söyledi. Orada biraz oturduktan sonra ayrıldım. Hava kararır iken gökyüzünde bir yıldız bile göremedim. Yıldızlarda mı kaybolmuştu? Ne gündüz eski gündüzdü ne gece eski geceydi. Hiçbir şey eskisi gibi değildi.

Güzel bir gündü ama her geçen gün kötüleşiyordu. Uzun bir süre bu düşünceleri ile yalnız kaldı. Artık eve gitme vaktiydi. Otobüse bindi ve eve doğru yola koyuldu. Aklında, geleceğe batığı pencerede gördükleri ve aslında o pencereden geçmişe olan özlemi vardı.

(Visited 35 times, 1 visits today)