Şiddet dolu bir ortamda yaşamak, çocukluk nedir bilmeden hayatını sürdürmek nasıl bir şeydir? Anne sevgisi nedir? Babanın yanında güvende hissetmek nasıl bir histir ki? Evin içinde bir ruh gibi dolaşmak. Sanki yokmuşsun gibi davranılan bir yaşam da var tabii. Bazen senin o odadan çıkmana izin verilmeyecek kadar ilgi odağı olmak daha da kötü.
Sevgi nedir bilmiyorsunuz, ilgi diye bir şeyi duymuş musunuzdur ki? Başka ailelere bakınca gelen
kendini sorgulama iç güdüsü, hayatın gereksizliğini kafanda tartma arzusu içinizde zamanla dolup taşıyor. Bir yerden sonra her şeye isyan ediyorsunuz; kendinize, ailenize hatta inandığınız her şeye karşı kafanızda olumsuz düşünceleriniz artıyor ve elinizden bir şey yapmak gelmiyor. Dinlemek istemediğiniz zaman onlar ise kafanızda yankılanmaya devam ediyor.
Yaşınız kaç olursa olsun her şeyden nefret etmek seçenek olmaktan çıkmış
ve hayatınızın bir parçası olmuş durumda artık. Kendinizi herkesten uzaklaştırıyorsunuz, yaptığınız şeyleri yapmayı bırakın düşünmek bile istemiyorsunuz. Sevdiğiniz şeyler, kişiler artık sizin için yok. Lanetler ile dolu monoton bir hayatınız var.
Sabah gözlerinizi açtığınızda gelen nefret, nerede olduğunuzu anladığınızda gelen tiksinti hissi ile güne başlanıyor. Sonra bir anda bütün duygularınızı kapatmışsınız gibi hiçbir şey hissetmiyorsunuz, sadece etrafa boş boş bakıyorsunuz. Ölü gibi dolaşıyor, yemek yemiyorsunuz. İnsanlar sizi takmamak için nöbet kolluyormuşçasına umutlarını kolayca kesmişler bile. Sizin aklınızda bir iki tane düşünce bulutu vardır belki, o da şanslıysanız. Hayat denilen o acı dolu sürenin bitmesini bekliyorsunuz sadece. Gözünüzü açtığınız anda lanet etmeniz ile bu döngünüz devam ediyor.
Eve geliyorsunuz, yerde kim baygın bir şekilde yatıyor, kim ne yapmış veya kapıyı açtığınızda karşılaştığınız sadece loş bir oda var. Bu hayattaki amacınız ne ki, yani cidden ne uğruna yaşıyorsunuz? Sadece oksijen israfısınız. Yalnız yaşıyor, yalnız öleceksiniz. Cidden bana kendinizi aklınızda birçok kez öldürmediğinizi söyleyebilir misiniz?
En azından diğerleri gibi başkalarının yalanlarına kanmak gibi bir derdiniz yok. Sanki insanları herkesten daha iyi görüyorsunuz, daha iyi biliyorsunuz. Onların içinde uyuklayan şeytanları tanıyorsunuz. Maske takmaya ihtiyacınız yok zaten de maske takacak mecaliniz yok. İnsanların gülüşlerine, hareketlerine, seslerine bile tahammül edemiyorsunuz hepsi birer yalandan oluşuyor.
Her şeyde bir kötülük vardır elbet. Mükemmel insan, mükemmel hayat denen bir şeyin olmadığının farkındasınız ve insanların kendilerini kandırmalarını izlemek size o kadar tiksindirici geliyor ki… İnsanlara doğruyu söylediğiniz zaman karamsar oluyorsunuz çünkü onlar bunu kaldıramayacak kadar zayıflar ki yalanlamak onlara kolay geliyor ve bu ilk tercihleri oluyor.
Hayattaki herhangi olumlu bir şeyi bulma ümidinizi bile kaybettiniz. Olumlu bir şey yani sizi bu hayatta tutmaya yetecek bir şey olmadığına da inancınız tam. İnsanların iyi birer varlıklar olamayacağını, hiçbir zamanda olmadığını çok iyi biliyorsunuz. Sadece hayatın o boş akıntısında sürüklenip gidiyorsunuz. Her aynaya baktığınızda gördüğünüz şey umutsuzluk, yetersizlik ile işe yaramazlığın birleşmiş bir halini alan siyahlara boyanmış, ruh.
Ne yapsanız yetmiyor, ne kadar çalışsanız az. Siz hep yetersiz olacaksınız, hiçbir zaman birine tam yetemeyecek, kendinizi tatmin edebilecek seviyeye gelemeyeceksiniz. Bir yerden sonra aynaya bakmayı kesiyorsunuz zaten. Gördüğünüz şey karşısında yaptığınız yorumların bir bıçak kesiği ile sonlanmasından korkuyorsunuz çünkü her şeyi bitirmek bu kadar kolay.
Sevgisiz, ilgisiz ve yetersiz bir varlık yetişiyor her geçen saniye. Ne kadar acı verici bir durum. Acaba diğer insanlarda sizin gibi kendilerini sorguluyorlar mıdır? Maskelerinden sıkılmıyorlar mı, nefes alabiliyorlar mı ki? Başkalarını kıskanmak onlara da acı gelmiyor mu? Zaten bu düşünceler ile yaşamanızın hiçbir anlamı yok. Sürekli eksik olan yaşam sevginize, bir süre sonra da gerek kalmıyor ve bu durumdan en son hatırlayacağınız şey gözünüzden akan bir damla yaşın akmasına izin vermeniz oluyor. İşte hayat bu kadar kısa, bir yandan da bu kadar uzun ve anlamı olmayan gereksiz bir şey.