Gizemli Metropol

O sabah normal bir güne uyandığımı zannetmiştim. Oysaki o gün hayatımın değiştiği gün olacaktı. Yatağımdan kalkmıştım, kalktıktan sonra bir gariplik gözüme çarptı. Güneş ışığı normale göre çok azdı. Bunu fark etmem ile camın önünde olmam arasında bir saniye ya vardı ya yoktu. Camdan dışarı baktığımda bir de ne göreyim, hayatımda hiç görmediğim bir şehrin merkezine bakıyor evim. Etraf insan kaynıyor, her yerde dijital reklam panoları ve uzun uzun gökdelenler bulunuyor. Hemen üstümü değiştirdim ve dışarı çıktım. Şehirde trafik hem karada hem de havada var. Açıkçası gözüme güzel gözükse bile n’olduğunu hâlâ idrak edememiştim. Etrafı biraz daha incelediğimde şehrin merkez binasının olmadığını fark ettim. Şehirde ne bir belediye binası vardı, ne de bir hükümet binası. Tek gördüğüm şey mega şirketlere ait gökdelenler ve onların gücünün altında ezilen fakir halktı. Sonra bazı tanıdık firma isimleri görünce şüphelendim. Yoksa bu bizim geleceğimiz miydi? Sokaktaki birine yılı sormaya karar verdim, bir adamın yanına yaklaştım ve “Rica etsem hangi yılda olduğumuzu söyler misiniz?” dedim. Adam başta garip garip baksa da biraz sonra “2063 yılındayız hanımefendi.” dedi. İşte o an çok şaşırmıştım. Bu gerçekten de 40 yıl sonraki biz miydi? Şehri gezmeye devam ettim. Halkın fakirlik durumunu görünce içim acıdı. Ayrıca şu belediye veya hükümet binası olmama durumunu çözdüm. Şehir şirketler tarafından yönetiliyor galiba. Şirketler ise halkı önemsemediği ve sadece kendi çıkarları doğrultusunda kullandığı için şehir başı boş kalmış. Fakirlik artmış, suç oranları tavan yapmış. Günümüzde yasal olmayan her şey sokaklardaki normal ürünler hâline gelmiş. Açıkçası bu gelecek beni çok korkutsa bile şehrin cazibesi beni benden aldı. Burada tüm sıkıntılara rağmen kalmaya devam edenlerin de bu şehrin cazibesinden kopamadığı çok belli. Ne kadar canları tehlikede olsa, ne kadar şirketlerin gücünün altında eziliyor olsa da şehrin havası, atmosferi ve tadı insanların burada kalması için motivasyon kaynağı oluyor. Tabii ki herkesin kaldığı yok. Şu kısa gezimde bile kaç tane şehirden kaçma planı yapan insan gördüm. Tahminimce şirketlerin silahlı kuvvetlerinden kaçıyorlar. Şirketlerin silahlı kuvvetleri demişken, şehirde polis kuvveti de bulunmamakta. Şehir tamamı ile şirketlerin silahlı kuvvetleri tarafından korunmakta. Çoğu mega şirket kendi bölgesine sahip ve o bölgede otorite sahibi. Fakat anladığım kadarıyla şirketler bu otoriteyi halkın güvenliği için değil, kendi güvenliği için kullanıyor. Halkta ise doğal olarak şirketlere nefret var, şirketlerde çalışan insanları kendilerinden ayrı tutuyorlar. Şirketlere karşı hep protesto yapıyorlar ve bu protestoları terör boyutuna taşımaktan çekinmiyorlar. Peki bu halk şirketlerde çalışmayı reddediyorsa ne iş mi yapıyor dersiniz. Tabii ki ya sokakta tüccarlık yapıyor, ya da yasal olmayan işleri yaparak para kazanmaya çalışıyor. Kısacası bu şehir berbat hayat şartları sunuyor fakat insan şehrin büyüsünden kendini alı koyamıyor. Bu şehrin bizim geleceğimiz olması gerçekten korkutucu ama bakınca imkansız değil çünkü şu an bile mega şirketlerin çoğunun gücü dünya üzerindeki devletlerin çoğunkinden daha fazla. Açıkçası bu duruma dur demek çok zor çünkü daha şimdiden onların kölesi olmuş durumdayız…

 

(Visited 18 times, 1 visits today)