O gün, annemin köyüne gitmiştik. Ben köye ayağımı basar basmaz arkadaşım Asya’nın evine koştum. Asya benim yaz tatilinde tanıştığım canımdan çok sevdiğim arkadaşım. Asya evde Kaşağı kitabını okuyordu. Arkasından dolandım. Birden önüne sıçrayıp ”N’aber?” dedim. Kitap doğal olarak kızın elinden sıçradı. ” Allah!” diye çığlık attı. Ona ”Annenden izin al da bizim eve gel, bir geceyi orada geçiririz. Dedemin evinde iki tane yatak var.” dedim. Kabul etti. Annesine sordu. ”İyi, bir günlük git bari…” diye izin verdi. Heyecanla bizim eve doğru koştuk. Evde bir sürü oyun oynadık, video izledik, şarkı söyledik ve hatta köydeki malzemelerle kendi kopyalarımızı yaptık. İçine hangi saatte hangi şeyleri yaptığımızı yükledik ve yemek yeme, uyuma, oyun oynama gibi yazılımlar yükledik. Sonra sesimizi kaydettik. Kopyalarımız ses dalgalarımızı ölçüp nasıl bir ses tonumuz olduğunu öğrendi. Test ettik. Hem görünüş olarak, hem de davranışsal olarak bizim aynımızdı! Bu kopyaları yaptığımızı bilmeyenler onların biz olduğunu sanardı. Sonunda akşam olmuştu. Asya’yla birlikte buzdolabından birkaç şeker alıp yatağın üstünde yıldızları izledik. Sonra uyuya kaldık. Yeni yıla son saniyeler kala susadım ve ayağa kalktım. Mutfağa doğru giderken Noel Baba’yı gördüm! Onu takip ettim. Ama bu sahte Noel Baba hediye bırakmıyordu, ÇALIYORDU! Yatak odasına koştum ve Asya’yı kazağından tutup salladım. Hemen uyandı. Ona uyurken tüy değse, küçük bir çıt çıksa uyanırdı. Sahte Noel Baba’nın arkasından onu takip ettik. Asya’ya işaret verdim. Adamın arkasına öyle bir tekme savurdu ki, adamın omurgasını bile kırabilirdi. Kendisi beş yaşından beri dövüş sporlarına çalışıyor. Ben de boş durmayıp duvara asılı geleneksel yay ve okları aldım. Adama nişan aldım. Aslında onu vurmayacaktım. Katil olmak istemememin yanı sıra evimizde bir kan gölünün olması pek hoş olmazdı. Ama adam Asya’nın o hareketinden sonra benim de Asya gibi olduğumu düşünüp arkaya doğru süründü. Korktuğunu anlamıştım. Biraz daha ileri gittim. Kimsenin bir tutam para için canını feda etmeyeceğini biliyordum. Bu yüzden paraları vereceğini düşünmüştüm. Ama öyle yapmadı. Jet hızıyla kapıdan çıkıp gitti. Şaşkınlıktan parmaklarım yaydaki kirişi bıraktı. Ok Asya’nın yanından geçip hırsızın kaçmadan önce durduğu yere saplandı. Yayı da oku da bırakıp yatak odasına gittim. İkimiz için iki çanta aldım. İkimizin çantasına koyduğum şeyler şunlardı:
Üç şişe su,
Beş kutu konserve yemek,
Yara bandı,
Harita,
Pusula,
Şapka,
Atkı,
Acil Durum Kılavuzu,
Kitaplar,
Saat,
Telefon.
Bunları çantamıza yerleştirdik ve montlarımızı giydik. Kopyalarımızı çalıştırıp çantaları taktık. Kapıyı açar açmaz adamın ayakkabılarını giymiş, kapının önünde stresli bir şekilde bacaklarını kollarının arasına alıp hıçkıra hıçkıra, ağlaya ağlaya oturduğunu gördük. Bizi görünce taş gibi kesildi. Birkaç saniye öylece durdu. Biz ise ne olduğunu anlamamış bir şekilde adama dik dik bakıyorduk. Sonra birden adam fare ciklemesi gibi bir çığlık atıp dışarıya çıktı. Arabasına binip kaçtı. Biz de depodan üstünde iki kişilik yer olan bisikletimi aldık. Çantalarımızı bisikletin sepetine koyduk. Biz ise oturaklara ben önde, Asya arkada olacak şekilde oturduk ve bisikleti bütün gücümle sürmeye başladım. Acayip hızlı gidiyorduk. Azıcık ileride arabayı görmeye başlamıştım. Arabaya yetiştim. Arabanın yanından pencereye taş attım ve adamın saçını çektim. ”ÇIK ARABADAN! ÇIK ARABADAN YOKSA ECELİNİNİN SORUMLUSU BEN OLURUM! ” diye kükredim. Asya bile kendi en iyi arkadaşından korktu. Adam frene basıp durdu. Hâlâ saçını tutuyordum. Ama bu adam o sahte Noel Baba değildi. Tepem attı. Bu sefer daha gür bir sesle ”O NEREDE? ARABALARI DEĞİŞTİRDİĞİN O ADAM NEREDEEE?!” diye on aslanın aynı anda kükremesinden bile daha bir sert bağırdım. Adam terli yüzünü silerek ” Ş-şu i-i-i-leride-de-de gördü-gördüğün sa-sarı ev o-onun evi-vi-vi… E-e-evin önüne park edilmiş beyaz araba-ba-ba-ba be-benden aldı-dı-aldığı ara-araba…” dedi. Onu saçından tutup yere savurdum. Asya dehşet dolu gözlerle beni izliyordu. Asya’ya dönüp ” İlk hedefimiz şuradaki sarı evdir! İleri!” diye bağırdım ve bisiklete binip yola çıktık.
Beş ya da altı dakika sonra evin önündeydik. İçeriye çantamızı alarak yumruklarımızı sıkıp girdik. Kapıyı açar açmaz karşıda o sahte Noel Baba vardı. Ağzında bir maske vardı. Elinde beyaz birşey vardı. Onu yere attı. Etrafa bir gaz yayıldı. ”Ben bunu biliyorum!”diye bağırdım ve ikimiz de çantamızdan atkımızı çıkarıp ağzımızı ve burnumuzu kaplayacak şekilde sardık. Sonra Asya adama doğru koştu ve maskesini alıp kırdı. Adam yere yığıldı. Biz de parayı alıp çantamıza koyduk. Sonra çantadan telefonu çıkardım. Polisi aradım. Yanımızda bir hırsız olduğunu söyledim. Polis iki dakikada geldi. Adam polis arabasına binerken ona dil çıkartıyorduk. Herşey normale dönünce bisikletimle eve döndük ve ailelerimize başımıza neler geldiğini kahve içe içe anlattık. Bazı yerlerde güldüler, bazı yerlerde adama kızıyorlardı. Ama o gün acayip ilginçti. Hikayem bittikten sonra Asya’yla biraz televizyon seyrettik. Sonra annesi geldi ve büyükler çay demledikten sonra kadına başımıza gelenleri anlattılar. Yirmi dakika sonra Asya evine gitti ve herşey yoluna girdi…