Kampüsün, bizim fakültemize yaklaşık 10 dakika yürüme mesafesinde olan minik yurt apartmanlarından koşarak çıkmıştım. Havalar karın yağmasıyla biraz daha yumuşamıştı fakat hâlâ soğuktan içimi titretiyordu. Derse yetişemiyeceğim korkusuna kapılıp hızlı, büyük adımlarla görsel sanatlar fakültesine doğru giden ağaçlık, karla kaplı yollarda kaymadan dersime yetişmeye çalışıyordum.
Fakültenin büyük kapısını açtığımda yüzüme vuran sıcak hava her yerimi ısıtmıştı, gülümseyerek içeri girmiştim ve sağımdaki koridorun sonunda bulunan dolabıma doğru hızlı adımlarla yürümüştüm. İhtiyacım olan bütün resim araç gereçlerimi elime alıp üstümdeki kalın, tüyülü kış paltomu dolabıma astım. Dersime yetişmek için bir üst kattada bulunan dersliğime yetişmek için koşar adımlarla üst kata çıkıp sağ tarafımda bulunan ikinci dersliğe girmiştim. Sınıfın ön taraflarında cam kenarındaki sıraya oturup öğretmenin sınıfa girmesini beklerken dışarıdaki soğuk görünen ama içimi ısıtan manzarayı izlemeye dalmıştım.
“Günaydın, sınıf” diye atölyeye girmişti öğretmen, her sabah olduğu gibi oldukça enerjikti. Elindeki dosyayı masasına bırakıp tahtaya günün tarihini yazdı “6 Aralık 2001” ve sandalyesine oturdu “Bu haftanın projesini tamamlayın, en son yaptığınız çizimlere bakacağım ben de.”
1 saatlik ilk dersin bitişiyle herkes dosyalarını alıp atölyeden çıkmıştı. Genellikle son çıkan ben olduğum için dönem başında atölyeyi kapatma görevi benimdi. Bugün öğleden sonraya kadar dersim olmadığı için kendi başıma atölyede çalışmaya karar vermiştim. Sınıftan girince sizi karşılayan tavandan yere kadar inen kocaman pencerenin önüne bir sandalye çekip, öğretmen masasındaki cd çalara; çekmecede yığılı olanlardan bir cd seçip takmış ve pencerenin önüne koyduğum sandalyeye oturmuştum.
Sokakları kaplamış olan ince, beyaz kar, deslerine yetişmeye çalışan öğrenciler… Tam resmetmelik bir ortamdı. Duvarda asılı olan saate bakmak için kafamı kaldırdığımda çoktan 1 saatimi atölyede dışarıyı resmedenken geçirdiğimi fark etmiştim. Her şeyi düzenleyip atölyeden çıkmış, okulun koridorunda dışarıyı izleyerek yürüyordum.
Uzaktan gelen belli belirsiz müzik sesi tüm dikkatimi çekmişti, koridorda yürüyüp dışarıyı izlemeye daldığımda farkında olmadan diğer bloğa kadar yürümüştüm. Genelde hiç okulu bu taraflarında olmadığım için etrafta gezinmeye karar vermiştim. Burası okulun sahne sanatları bölümlerinin dersliklerinin olduğu taraftı. Gezinirken belli belirsiz olan müziğin kaynağını bulmuştum, dersliğin içini gösteren büyük pencereden içeriyi izlemeye dalmıştım.
İçerde dans eden onlarca kişi içinden birisi dikkatimi çekmişti, bana eski bir arkadaşımı anımsatmıştı. İçimden “Umarım doğru görüyorumdur, umarım gerçekten odur.” diye geçiriyordum. Yıllar sonra tekrar onu görüyordum, hayatımın en heyecanlı anıydı.
Dersin bitmesiyle herkes yavaş yavaş derslikten çıkıyordu. Benim gibi o da derslikte son kalan kişiydi, derin bir nefes alıp içeri girdiğimde kapıya doğru baktmıştı. Yüzünde sıcak bir tebessümle bana doğru koşup sıkıca sarılmıştı.