Bütün uğraşlarım sanki boşuna gibi geliyor. Ne yapsam ne etsem usulca insanların benim olmamı istediği şeye dönüşüyorum, nereye gitsem de beni bulup o tek boyutlu, nahoş kalıba sığdırmaya çalışıyorlar. Ağzımı açsam, sesim çıksa beni dinlemek istemiyor, dinlemiyorlar. Ne olduğumu görmek yerine beni ne yapacaklarına o kadar odaklılar ki bu kutuda saçlarımın yanında benim için yeterince yer olmadığını göremiyorlar. Benim bir şekilde küçülüp, katlanıp illaki bu kalıba sığmam gerektiğinde ısrarcılar. O koltukta büzülüp, ellerim kucağımda bekliyorum ben de, ama biliyorum ki vücudumu ne kadar küçük gösterebilsem de asıl ben, o kalıptan kat kat büyüğüm. Hepsi aynı şeyleri öğrenmiş papağan gibi tekrar ediyorlar. Bunu yap, şunu ol, buna bak ama arkanı dönme. Kendilerinin de ezelden beri birer kalıba tıkılmaya çalıştığını fark etmiyorlar. Kara saçlarımdan tutup, beni de aynı kadere sürüklüyorlar.
Canım ne kadar istemese de teyzemin çimdiklerini hissettiğimde uyandım. Gözlerimi açtığımdaysa o çoktan odadan çıkıp gitmişti. Kıyafetlerimi zaten önceden bana danışmadan seçtiği için bununla zaman harcamadan, o çirkin elbiseyi giyip aşağı kata indiğimde teyzemin arkadaşlarını gördüm ve derin bir iç çektim. Kadınlar ilk başta beni fark etmeseler de benim şanssızlığımdan olsa gerek birisi beni yanına çağırdı ve hepsinin dikkati bana çevrildi. Hepsinin bir ağızdan konuşması katlanılmaz bir gürültü oluşturuyor, kulaklarımı tıkamamak için kendimi zor tutuyordum. Yaygaranın arasında seçebildiğim bir kaç şey ise: çok büyüdün, saçların çok uzadı ve ne zaman evleneceksin diye sormalarıydı.
Bir süre hepsinin iri gözleri benim üstümdeydi, sanki yarısı beni yargılıyor yarısı ise halime acıyordu. Böyle güzel bir kıza evde kalmak yakışmaz, dedi bir tanesi ve diğerleri sanki hayattaki tek amacımın evlenmek olduğunu düşünürcesine sesli bir şekilde ona katıldı. Her geçen saniye ve her yapılan yorumla içim gittikçe bunaldı, yazdığım kitabın haberini alıp almadıklarını merak ettim fakat teyzemin onlara söylememe ihtimali yüksekti, nasıl olsa o benim kitabı bitirebileceğime bile inanmıyordu. Sessizce kadınların söylediklerine aldırmadan teyzemin yanına oturdum ve o da bir yandan herkesin boş konuşmalarını dinlerken diğer yandan benim uzun saçlarımı örmeye başladı.
Bana çay demletip, tatlı ikram ettirip, nasıl güzel bir ev hanımı olacağımı söyledikten sonra geri odama çıkmama müsaade ettiler. Kapıyı kapadığım anda seslerinin yok olmasıyla omuzlarımın düştüğünü hissettim. Sırtımı kapıya yaslayıp bir kaç saniye huzurun tadını çıkardım, gözlerimi kapadığımın farkında olmadığımdan bir anda aynada kendimi görünce biraz şaşırdım. Hanım hanımcık bir elbise giyen ve örgülü saçları beline kadar uzanan bir kız… Güneşin aydınlattığı odanın köşesinde metal bir cismin parıltısının farkına vardım, bunu yapmalı mıydım? Makasın soğukluğunu elimde hissettiğimde bu sorunun cevabını çoktan biliyordum.
En dibinden kestim kara saçlarımı. Sanki kapatılmaya çalışıldığım o kafese olan son bağımı kopardım, üstümden bir yük kalktı. Makası yerde duran örgülerimin yanına bıraktım ve teyzemin camına dayalı olan merdivenden indim bahçeye. Hafif rüzgardan sallanan, bana el sallayan kayısı dalına selam verdim, günaydın dedim. Özgürce sokaklarda koşarken mutluydum, çünkü kara saçlarımdan kurtuldum.