İstanbul’un Tozlu Sayfaları

 

 

İstanbul… Kimleri kimleri kucaklamış o şehir… İyisiyle kötüsüyle çok savaşlar görmüş ama hiç birinde yıkılmamış dimdik ayakta durmuş. Bu ne büyük kudrettir ki Antik Yunan şehir devletini, Roma, Bizans, Latin, Osmanlı İmparatorluğunu, İtilaf Devletlerini ve en sonunda da Türkiye Cumhuriyeti’ni görmüş bir şehir. Ne sırlar duymuş ne olaylar görmüştür. Ondan hepsini duymak ne mükemmel olurdu değil mi?

Örneğin, ondan Kız Kulesinde hararetle tartışan o kızın hikayesini dinleyebilirdik ya da Cumhuriyeti kurarken Mustafa Kemal Paşa’nın karşılaştığı zorlukları azmi dinleyebilirdik veya Haçlı Seferleri’nde yaşanan oyunları Bizans’ın en içinden öğrenebilirdik… Aklımdan bunları geçirirken tanımadığım bir yaşlı adam kulağıma yanaşıp ‘’Evlat gel sana ne bilmek istiyorsan anlatayım.’’ dedi. O kadar korktum ki o anda ne diyeceğimi bilemedim. Sadece teşekkür edip o bulunan ortamdan uzaklaşmam gerekirken içimden bir ses beni oraya çekiyordu. ‘’Tamam.’’ Dedim ve onu takip etmeye başladım.

Farklı yollardan geçiyorduk. Zaten hiç halim olmadığım bir şehir İstanbul, yabancıyım ben burada. Yaşlı adamı takip etmek aslında hiç benlik bir hareket değil ama adamın bana bir bakışı bile beni gerçekten çok rahatlatmıştı. Onunla gitmek ve öğrenmek istiyordum. Ara sokaklardan geçip yıkık dökük bir eve geldik. İçeride resmen tarihten önce kalma, değişik, ilginç antika parçalar vardı. Bir açıklama bekliyordum ben yaşlı adamdan fakat o eve gelir gelmez hemen çay koymaya başladı.

‘’Evlat! Ben senin bu şehre olan hayranlığını duydum. Sen buraya sadece okumaya değil, aynı zamanda bu şehri öğrenmeye de gelmişsin. Bunu çoğu kişi yapmaz. Bana seslendiler. Senden sonra İstanbul’u koruyacak ve anlatacak kişi o dediler. Bundan sonra sen İstanbul’sun. Ta kendisisin hatta. Burayı senin gibi sevecek kişilere vereceksin biraz sonra sana vereceğim kitapları, belgeleri ve fotoğrafları. Benim artık zamanım doldu. Birazdan getireceklerim sana emanet.’’ Dedi yaşlı adam

Şaşkınlıktan on dakika boyunca tek bir şey söyleyemedim. Yaşlı adam bir sürü kitapla, fotoğraflarla geldi yanıma. Rastgele bir tanesini aldım. Kapağında 1091-1092 yazıyordu. Bir tarih öğrencisi olarak bu zamanın Bizans İmparatorluğu’nun olduğunun fakat Anadolu’da da Türk Beyliklerinin olduğu zaman diye hatırladım. Kitabın sayfalarını çevirmeye başladığımda başlığı ‘’Çaka Beyi Meselesi’’ olan bir yazı gördüm.

Her zaman ilgimi çeken bir konuydu bu. Bize öğretildiği kadarı ile 1. Kılıç Arslan Çaka Beyi’ni öldürmüştü. Ne zaman işin derinine inmeye çalışsak bu hep engellenmişti. O zamanlar İstanbul, Bizans İmparatorluğu’nundu. Kitabın sayfalarında günümüz Türkçesi ile aslında Çaka Beyi’nin Bizans tarafından denizcilikte bu kadar iyi olduğu ve İstanbul’un da bir deniz şehri olması sebebiyle burayı kuşatıp alabileceği korkusuyla 1. Kılıç Arslan’a oyun düzenletilerek Çaka Beyi’nin ölmesi sağlanmış.

Daha bu şehirde ne sırlar olduğunu öğrenme isteği ile yaşlı adamdan ne yapmam gerektiğini uzunca dinleyip kitap ve belgeleri alıp incelemeye gittim.

(Visited 7 times, 1 visits today)