Durdu zaman, durdu evren… Bilinmezliğe açılan bir yolculuk bu, başlangıcı belli olmayan. Düşlerden gerçeğe belki de gerçekten düşe. Bir yolculuktur bu, hayat denilen. Sözcüklerin anlamını yitirdiği yerdeyim şimdi. Zihinlerinizin alamayacağı kadar uzak, garip bir sezgiyle görünür kılınan… Yalnızca seslerin eşlik ettiği bir yolda, hüzünlü bir hazan sabahında ömrüm… Yaş denilen bir döngünün içinde, sona doğru gelirken ömrümde, bir hediye mi şimdi bu parmaklarımdan yayılan?
Hiç yemek yemeden çalabilirim, hiç uyumadan ve kimseyle konuşmaya ihtiyaç duymadan. Gece gündüz tüm zaman algımı yitirircesine, yalnızca kendi aç ruhumu doyurmak istercesine… Tüm bu geçen yıllara inat, geride kalan gençliğe “Daha işim bitmedi benim.” dercesine kafa tutarak. Buradayım işte ey insanlar! Ben de bu dünyada vardım, nefes aldım bu göğün altında, işte tam da buradaydım. Piyanomdan çıkan sesler, notalarım ve onlarla anlattıklarım, biz buradaydık. Unutmayın bizi…
Acılarla büyüttüm ben eserlerimi. Aşklarımdan arda kalan hayal kırıklıklarımı ekledim biraz, kalbimi kıran dostlarımı unutmadım. Sonra en çok yalnızlığımı anlattım notalarıma. Kalabalığın içinde yabancı kalışımı… Kimsesizliğimi tabi; terk edilmiş, hırpalanmış ve hep acı çekmiş yüreğimi… Nefessiz kaldığımda onlar yaşattı beni. Her düştüğümde elimden tuttular. Ünlü olmadan önce de yanımdaydılar. Beni benden daha iyi anlayıp anlattılar.
Ey insanlar unutmayın beni. Şarkılarım anlatacak size her zaman gerçekleri. Suskunluğumu en çok da söyleyemediklerimi… Zamanın tozlu sayfalarında örtülü bırakmayın eserlerimi… Hayatın çok ötesine, ölümsüzlüğe aşırın beni. Zihinlerinizde yaşamalıyım hep. Parmak uçlarınızla konuşmalıyım ve de… Müzik benim sesim, notalar sözcüklerim. Durmadan konuşun benimle, günah çıkarır gibi anlatın içinizden geldiğince.
Sevinmeliyim çokça biliyorum. Gazetelerin baş sayfalarında bir mucizenin adı olarak geçiyor şimdi ismim. Hiç adını duymadığım ülkelerin haber kanallarındayım… Önceden görünmezdim, şimdilerde dünyaca ünlü sanatçılar içinde en baştayım. Kimi bir sabah gelen hediyeme, bilinçaltının birikim patlaması diyor, kimi İlahi bir güce bağlıyor. Kimi dâhi diyor, müzik dâhisi; kimi şarlatan, kimi deli…
Görünür olduğuma, tanınır olduğuma, yapmacık da olsa sevilmeye sevinmeliyim. Her insanın hayal bile edemeyeceği kadar zenginim artık. Sanırım buna da sevinmeliyim. En önemlisi ömrümün sonlarında gelen bu üne ve ölüm gün dönümlerimde anılacağımı bilmeye… Biraz olsun işte buna da sevinmeliyim. Öyle sahte ki her şey sevinirsem kendime haksızlık edecekmişim gibi. Nedense yine mutlu değilim.
Bir sabah uyanışıyla değişti her şey… Kafka’nın romanındaki hamamböceğine dönüşmüş gibiyim. Öyle yalnız, öyle şaşkın, öyle çaresiz… Dedim ya bir sabah uykusundan uyanırken değişti dünyam. Uyandım mı, hala rüyada mıyım bir bilinmezliğin içindeyim. Gerçek mi yoksa bir hayale mi uyandım, bu ben miyim? Parmaklarım sanki başkasına aitmiş gibi bestelerimi ezbere nasıl da çalıyor? Ya yeni yeni eklediklerim? Yeni şarkılarım, yeni seslerim, nefeslerim… Piyanonun üzerinde dans eden notalar, ezgiler… Ünlü olmak bir değer mi, keder mi, kayboldum ben neredeyim?