Herkese merhaba ben Amsterdam! Bugün sizlere kendimden bahsedeceğim. Her konudan bilgiler vereceğim sizlere mimari açıdan, tarihi açıdan her açıdan bahsedeceğim, hazırsanız başlayalım.
Öncelikle Hollanda’nın başkenti ve en büyük nüfuslü şehriyim. Şaşırtıcı şekilde rakımım (deniz seviyesine göre bulunduğu yükselti) deniz seviyesinin altındadır. Bunun nedeni ise merkezimde bulunan su kanallarıdır. Bu kanallar suyun akış hızını yavaşlatır ve beni su basmasından veya sel felaketinden korur. ‘Peki ya çok yağmur yağarsa ve bu kanallar taşarsa ne olur?’ dediğinizi duyar gibiyim. Aslında bu kanalların altlarında rezervuarlar var ve bu rezervuarlar suyu biriktiği gibi basınçla birlikte suyu dışarı atar ve bu döngü devam eder. Böylece beni veya çevremi su basmaz. Ayrıca beni en ünlü kısımlarımdan biridir bu kanallar. Adım, ilk kurulduğum bölgede bulunan Amstel nehrinden ve üzerine Felemenkçedeki karşılığı ‘dam’ olan kanallardan gelir. İlk zamanlarda bir balıkçı kasabası olsam da inşaat mühendisleri, Paris ve Londra’nın planlarından ilham alarak beni genişletmeye başladılar ve bu genişleme günümüzde de devam etmekte. Çok fazla otoyolum veya araba ile gezilecek asfalt yollardan bulunmaz. Bu nedenle kişi başına düşen araba oranı diğer ülkelere göre daha azdır ve insanlar bisiklet ile gezmeyi tercih ederler. Haliyle de bisiklet otoparkları ve bisiklet bakım yerleri çok fazladır. Bisiklet hırsızlığı çok yaygındır bu nedenle insanlar bisikletlerine korumalı kilitler takarlar veya içine sadece bisiklet ile girilebilen otoparklara koyarlar. İnsanlar sadece bisiklet ile değil, otobüs, metro ve tramvay ile de ulaşım sağlarlar. Kanallar arasında ulaşım ise özel tekneler ya da 4 kişilik pedallı teknelerle (su bisikletleri) sağlanır. Zengin bir mimari tarihim vardır. İçimde bulunan ve hala ayakta olan en eski bina ‘Oude Kerk’ yani Türkçedeki karşılığı olan Eski Kilise’dir. Rönesans ve barok mimarinin yaygın olduğu zamanlar ‘altın çağa’ denk geldi ve bu sayede bir sürü barok tipi mimari yapı eklendi. Bu yapılardan en ünlüsü Amsterdam Kraliyet Sarayı’dır. Ve geldiğinizde mutlaka gezilmesi gereken yerlerden bir tanesidir. Ha bu arada size geldiğinizde gezilmesi gereken yerleri söyleyeyim. İçimde bir sürü müze vardır. Bunlardan en önemlileri Van Gogh Müzesi ve Rjiksmuseum’dur. Van Gogh Müzesi’nde Vincent Van Gogh’un yaptığı sanat eserleri sergilenir. Rjiksmuseum da aynı şekilde bir sanat müzesidir. Amsterdam’ın altın çağında yaşamış olan sanatçıların yaptığı sanat eserleri sergilenir. Ayrıca Dam Meydanı’nı gezmediyseniz beni gezmediniz demektir. En güzel köşelerimden bir tanesidir. Merkezinde 1655 yılından 1808 yılına kadar kullanılmış olan Amsterdam Kraliyet Sarayı, Nieuwe Kerk yani Yeni Kilise, Madame Tussaud’s Müzesi ve 1956 yılından kalma 2. Dünya Savaşında ölen insanları anmak için dikilen Ulusal Anıt bulunmaktadır. Ayrıca buraya geldiğinizde ‘Acaba buranın sokak lezzetleri veya yöresel tatları nasıl?’ derseniz size birkaç lezzet önerisinde bulunacağım. Öncelikle ‘Broodje Haring’, Yani Haring Sandviç. İçinde ringa balığının turşusu, kornişon turşu ve soğan bulunur. Ve benim simgelerimden bir tanesidir.
Bugün sizlere kendimden, tarihimden, mimari yapımdan, gezilmesi gereken yerlerden ve sokak lezzetlerimden biraz bahsettim. Umarım bu bilgiler az da olsa işinize yaramıştır. Kendinize iyi bakın. Görüşürüz!