‘Yazmaktan hoşlanır mısın?’ diye sordu birdenbire. Karşısında bulunduğum duvara boş gözlerle bakıyordum. Gözlerimi duvardan ayırmadan neden böyle bir soru sorduğunu sordum. ‘Merak’ dedi. Merak edecek onca şey vardı neden yazmaktan bahsetmişti ki şimdi. Duvarda gördüğüm yaşanmışlığa dalmıştım, beni oradan çıkarmaya hakkı vardı belki ama ‘merak’ haklı bir sebep olamazdı. O an aklıma gelen ilk şey yazmak değil önemli olan okumaktır olmuştu. Okuyan insanlar dopdoludur. soruları mantıklı, cevapları akılcıdır. Buram buram tarih kokan bu yerde, acıların yaşanmışlığı varken okumanın önemi daha da belirginleşiyordu. Belki de biraz olsun ilerleyebilseler. biraz olsun medeniyet basamağı çıkmış olsalar bu yaşanan korkunç olaylar hiç yaşanmayabilirdi. Eğitim her bireyi, her toplumu iyileştirmez miydi? Burada yaşayan küçük kız çocuklarını düşündüm, keşke onlarla aynı zamanda olabilsem. Bu duvarlara müze gezer gibi bakmasam da bir şeyler yapabilsem. Ve o an anladım ki ben insanlık için okutmalıyım ve hayatımı buna adamalıyım. Üzülmek tek çare olmamalı.
Bulunduğumuz şehrin belediye başkanından bir randevu alıp görüşmeye karar verdim. Kendimi tanıttım. Okuduğum üniversiteden sekiz yıl önce mezun olmuş aynı üniversitede akademisyen olarak kalmaya karar vermiştim. O günden beri her bir öğrencimi geleceğin anahtarı gözüyle görmüş gerekirse onlarla gece geç saatlere kadar kütüphanede vakit geçirmiştim. Neden daha faydalı ve daha uzak öğrencilere de “ulaşmalıyım”ı anlatan yaklaşık on dakikalık bir konuşma yaptım. ‘Mümkün olsa her karış toprağa buğday eker gibi kitap ekerdim.’ dedim. Neyse ki karşımda oturan kişi beni çok iyi anlamıştı ve ne kadar istekli olduğumu görmüştü. Belediyeden izin alındı ve çalışmalar başladı. Şehrin en büyük okuma evini açmak için işe giriştim. Sonunda sadece bana ait olan ve içinde her bir insana hitap edecek binlerce kitabın olduğu hayalim için çalışmaya başladım. Önce duvarlar, duvarlar sakinlik vermeliydi. Mavinin en güzel tonundan duvarlarla işim bittiğinde çıkan sonuçtan oldukça memnundum. sipariş ettiğim raflar gelmiş ve takılmaya başlamıştı. tavanı çok yüksek olan bir binanın tavanına kadar uzanan raflar takıldığında büyüleyici görünüyordu. Gözlerimi kapatıp her yerin kitaplarla dolu olan halini hayal ettim. Ertesi hafta kitaplarda gelmeye başladı. Kolileri tek tek özenle açıp içeriklerine göre sıraladım ve raflarına yerleştirdim. Dört tarafı tavana kadar yüksek olan odanın her yanı sadece kitaplarla kaplanmış gibi duruyordu. Kitapların kokusunu oldum olası severim ama bu kitaplar sanki bir başka güzel kokuyorlardı. Etraftan bağış yapılarak gelen kitapları özenle yerleştirdikten sonra işim bitmişti. Sırada büyük açılış vardı. Hafta içi gelecek küçük çocuklar için okuma odası, okul çıkışı gelecek olan daha büyük çocuklar için cam duvarlı bölmeler vardı. Tüm yapı okumaya teşvik edilmesi için tasarlanmıştı. Gelen herkesin rahat edebileceği ve okumasını kolaylaştıracak her ince ayrıntı vardı. Orada yaşayan halkın böyle bir okuma evine ne kadar ihtiyaç duyduğu ve açıldığı için ne kadar mutlu oldukları kulaktan kulağa dolaşıyor ve beni de mutlu ediyordu.
Aylar sonra yaptığım kitap okuma evini ünü her yere ulaşmış, kitaplığın kıymeti anlaşılmıştı. Uzak yerlerden ziyarete gelip kitap alıp dönenlerin sayısı da çoğalmıştı. Okuyan bunca insana ulaşmış olduğum için çok mutluydum Kütüphanemde bulunan kitaplar okundukça, sayfaları eskidikçe geleceğe olan inancım da artıyordu…