“Tek bir adım dahi atmayı aklından bile geçirme !” Arkasından gelen bu baskın ve gerici sesin tonuna odaklanmamaya çalışarak tüm cesaretini toplayarak uçurumun kenarından denize atlamıştı. Dalgaların hırçınlığı derisinde çizikler ve daha bir sürü ağır yaralar bırakacağı belliydi ancak o anki adrenalin patlamasından dolayı bunları düşünecek zamanı yoktu. Bir an önce teslimatı yerine getirmeliydi. Uzun süredir can dostu olarak bildiği partneri onu beklemediği bir sırada terk edip gitmişti veya öyle yaptığını düşündürmek istemişti. Bundan emin değildi, emin olmakta istemiyordu. Kardeşi gibi görüdüğü kişinin ona ihanet edeceğini bu kadar hızlı kabullenemezdi. Ama bunları düşünecek sırası da değildi, önceliği bu teslimatı yerine getirmekti ne pahasına olursa olsun.
Denizin dalgalarından nasıl kaçtığını hatırlamaksızın kendini sivri kayalıkların bulunduğu bir kenara atmıştı ne kadar tehlikeli bir hareket yaptığının farkında olsa dahi.Takip edilip edilmediğini anlamak için kısa bir süre etrafa bakındıktan sonra mağaraya benzer bir girişten girip geceyi burada geçirmeye karar vermişti. Kafası çok bulanıktı…Renkler, sesler, çığlıklar sanki bunların hepsini aynı anda tüm duyu organlarıyla hissedebiliyordu. Her şey çok karmaşıktı hemde fazlasıyla.Kendini aniden yere fırlatmıştı.
Üşüyordu, hayır bu çok daha farklı bir durumdu. Ne kadar süre geçtiğini bilmeden sadece orada uzanıp kaldı. Tek ihtiyacı olan biraz dinlenmekti. Ancak zaman geçmiyordu, sarkıçlardan akan su sesi zamanın geçmezliğini her saniye sinir bozucu bir şekilde biraz daha belli ediyordu. Üşüyordu… Bir anlığına sanki bir ışık görür gibi olmuştu. Başta algılayamadığından yerinden doğurulamamıştı ama biraz süre geçince sıcak bir ışığın kendisine baktığını gördü. Evet yanılmıyordu, tanımlayamadığı sıcak bir ışık ona bakıyordu. Sanki hiçbir acısı yokmuşcasına ayağı kalkıp arkasından yürümeye başlamıştı. Her bir adımı kendisini daha da hafif hissettiriyordu anlamdıramadığı bir şekilde. Her bir adım farklı bir renge bürünüp bir anıyı canlandırıyordu. Karmaşık renklerin harmonisi içinde eski yaşantılar dans ediyordu adeta. Denizin tenine değdiği anki acı, beş yıl öncesine dayanan yaraları ve çocukluğundan kalma olan göz yarası, hepsi bir anda canlanmıştı sanki ve yerlerinde duramıyorlar gibiydi. Işığı nedensizce tüm benliğiyle takip ediyordu. Teslimat hala cebindeydi. En azından kutusunun cebinde olduğunun farkındaydı. Ama ışığı takip etmemeliydi teslimatı yetiştirmeliydi.Kendisini alıkoyamıyordu bu sıcaklıktan. Sadece sıcaklığı ve parlaklığı takip ediyordu, tek bildiği o ışığı yakalarsa her şey olması gerektiği gibi olacaktı. Birinci adım yeşil, ikinci adım mavi, üçüncü adım kırmızı, dördüncü adım sarı… Her yeni adım farklı renk farklı bir anı diye devam ediyordu ve unuttuğu her eski hatıra etrafında canlanıyordu. En sonunda ışık kıpırdamaz hale gelmişti ki kendisi de bir anda bedenini durdurmak zorunda kalmıştı. Işık gözlerinin içine bakıyordu adeta, derisini yüzüp ruhuna dokunuyor gibi hissediyordu. Olduğu yere en baştaki gibi atmıştı kendini. Bilmiyordu, hiçbir şey bilmiyordu ne az önce yaşadığı duygu patlamalarını ne de şu an kıpırdayamıyor olmasını. Sıcak ışıkta onunla beraber çöküyordu, bulanıklaşıyordu. Soğuyordu ikisi de beraber, hiçliğin karanlığında sonsuza dek kaybolmak adına son nefeslerini veriyorlardı.
Belki bu yaşadığı şey ona son kez bahşedilen bir mucizeydi. Fark edemediği şeylerin bir özetiydi. Korkuyordu, sonsuza dek kaybolmaktan korkuyordu, yalnız kalmaktan. En korktuğu şeydi ve en çokta sözünü aldığı şeyde. Hangi biri sözünü tutmuştu ki şu zamana kadar. Daha düne kadar hayatını adadığı kişi şu an onu bir hiç gibi ortada bırakıp gitmişti aynı şu an karşısında solan ışık gibi. Anlamak istemiyordu, sadece uyumak ve huzur bulmak geliyordu içinden. Kendisini kırmızı kan göleti içinde sonsuz bir uykuya bırakmıştı sıcak, tatlı ışığın yok olmasıyla.Bir daha uyanmamak üzere…