Evin en küçüğüydüm. Bizim evde bir adet vardı. Her gece uyumadan önce, ev halkının tamamı sırayla bana masal okur veya anlatırlardı. Bu masalları dinlemek, benim için günün en güzel zamanıydı. Evdeki herkes benim masalcımdı. Masallarla başlayan yaşam serüvenimde hayatımdaki tüm güzel şeyler hep beklenmedik bir şekilde, aniden oldu ve beni olağanüstü güzellikte heyecanlarla buluşturdu.
On beşinci yaş günüm de coşkudan dizlerimin titrediği, mutluluktan bulutların üzerinde gezdiğim, bazı anlarda da kalbimin neredeyse göğüs kafesimi yarıp içinden çıkacakmış gibi hissettiğim, ayaklarımı yerden kesen, daha önce hiç duyumsamadığım eşsiz güzellikte duygularla ve sürprizlerle dolu bir günümdü. Aslında 15. yaşıma uyandığım sabah gayet sıradan bir okul günüydü. Ailem iş seyahatinde, kardeşlerim de İngilizce kampındaydı. Evde sadece böyle günlerde bana eşlik eden Yankı abla vardı. Omuzlarına kadar uzayan kıvırcık saçlarıyla, beni okula yetiştirme paniği ile bir o yana bir bu yana koşuşturuyordu. O da sanırım yoğun telaşı yüzünden o günün doğum günüm olduğunu unutmuştu. Okula gidip telefonumu teslim edene kadar ailem ve kardeşlerimden de bir ses çıkmadı. İlk kez böyle bir özel günümde tüm ailem uzaktaydı ve sanırım doğum günümü unutmuşlardı. Yoğun bir hüzün kapladı yüreğimi. Sınıfa girip arkadaşlarımın “İyi ki doğdun Gökçe!” nidaları ile hüznüm dağılır diye düşünürken onlar da unutmuş gibiydiler. Öğlen teneffüsüne kadar tüm vaktimi birinin ağzından çıkmasını istediğim “Doğum günün kutlu olsun” cümlesini bekleyerek geçirdim. Tüm umutlarımın tükendiği anda okul idaresi tarafından çağırılıp karşımda annem, babam ve kardeşlerimi görünce hayatımın en harikulade, en beklenmedik sürprizini yaşadım. Ellerinde kocaman bir pasta ve büyük bir hediye ile bana doğum günü şarkısı söylüyorlardı. Öyle donakalmışım ki arkamda duran beni alkışlara boğan sınıf arkadaşlarımı kim bilir ne zaman fark ettim. Üzerimdeki büyük şoku atlattıktan sonra hep birlikte lezzeti damak çatlatan pastamızı büyük bir aşkla yerken, içimde birbirinden güzel duyguların bir araya toplandığı çok özel anlar paylaştık. Unutulmaz bir öğlen teneffüsü oldu benim için. Günün geri kalanında tüm okul sürpriz doğum günü partimi konuştu ve beni tebrik etti. Gün boyu ayaklarım yere basmadan dolaştım mutlulukla okul koridorlarında. Eve döndüğümde harika bir kutlama yemeği beni bekliyordu. Ailemin hediye ettiği ne zamandır istediğim o bordo fırfırlı mini elbiseyi denerken telefonum çaldı. Telefonun ucundaki en yakın arkadaş grubumdan Helin’di. Beni evimizin çok yakınındaki en sevdiğimiz kafeye davet ediyordu. Kafeye vardığımda tüm yakın arkadaşlarım oradaydı ve yine tüm şaşkınlığımla sürpriz bir partinin içinde buldum kendimi. Yoğun eğlenceli dakikalar geçirirken birden kafenin ışıkları söndü ve sahneye efsane beyaz gitarı ile Shawn Mendes çıktı ve en sevdiğim parçasını söylemeye başladı. Gözlerim yuvalarından çıkacak zannettim. Uzun süre hayal mi gerçek mi karmaşası yaşadım. Gözlerimi defalarca açıp kapadım ve her defasında capcanlı oradaydı. Şarkının sonunda kırık Türkçesi ile ‘İyi ki doğdun GÖKÇE’ diyerek beni sahneye davet ederek, bana sımsıkı sarıldığı an, hayatımın en heyecanlı anıydı. Bugüne dek arkadaşlarımdan aldığım en güzel hediye idi.
Shawn Mendes sevdiğim parçalardan oluşan mini konserini bitirir bitirmez yanımıza gelerek bizimle çok hoş bir sohbete başladı. Tam sohbetin en heyecanlı yerinde ve birbirimize ısınmışken annemin ‘Gökçe saat yedi uyanma vakti. Okula geç kalıyorsun kızım ’sesiyle uyanmaya çalışırken tüm yaşadıklarımın bir rüya olduğunu fark etmem çokta uzun sürmedi. Meğer akşamki kutlama yemeğinden sonra annemin kucağında bana doğum günü hediyesi olarak anlattığı bana özel masalımı dinlerken uyuyakalmışım.