Her bireyin temel ihtiyaçları vardır. Bunlara yeme – içme ve barınma kadar önemli olan eğitim de dahildir. Aslında eğitim olmasaydı diğer temel ihtiyaçlarımızı karşılayamacaktık, çünkü bir insan ne kadar bilgiliyse, ne kadar okumuşsa o kadar donanımlıdır ve bu da o bireyin hayatını sürdürmesinde etkili bir rol oynar. Ayrıca bir insan eğer eğitimsizse, sürekli yerinde sayıklıyorsa bu da o kişinin hayatında oldukça büyük sorunlara vesile olacaktır. İşte bu noktada Mustafa Kemal Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” Sözü bizlere verilmiş en büyük öğütlerdendir.
Peki insan hayatı için bu kadar önemli olan bir faktör olan eğitime bugün hâlâ neden ulaşamayan ya da ulaştırıltmayan insanlar görüyoruz? Ki istatistikleri incelediğimizde bu insanların çoğunun kadınlar olduğunu da tespit edebiliyoruz. Örneğin her 100 erkekten 1.3’ü, her 100 kadından ise 7.5’i okuma yazma bilmiyor. Halbuki eğitim hakkı herkes için eşit değil miydi? Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun 3 Mart 1924’te çıkarılmasıyla tüm eğitim kurumları Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanırken, kızlar da erkeklerle eşit haklarla eğitim görmeye başlamamış mıydı? Ne oldu da bu düzene uyulmadı? Ya da neden en başından beri kadınlarla erkeklere eşit haklar sunulmadı? Sanırım tüm bu soruların cevapları havada kalıyor.
Bu konuştuklarımdan ayrı olarak bir de günümüzde coğrafi nedenlerden, kültür ve geleneklerinden dolayı eğitim göremeyen insanlar -yine genellikle kadınlar- var. Bunu baz aldığımızda ortaya “coğrafya kaderdir” gibi sonuçlar çıkıyor. Her yerde ne yazık ki eşit şartlarda eğitim alınamıyor ve bu da coğrafi nedenlere bağlanabiliyor. Örneğin ülkemizdeki çoğu gelişmemiş şehirlerde, köylerde alınan eğitim birçok yere göre çok daha sıkıntılı. Hal böyle olunca oradaki refah seviyesi düşüşe geçiyor. İnsanları daha zorlu, sıkıntılı yaşamlar bekliyor oluyor.
Bazı yerlerde ise nüfus kalabalığından, yeterli materyal olmamasından kaynaklı eğitim seviyesi düşüyor, sıkıntılar yaşanabiliyor. Ya da değindim üzere gelenek, görenekler yüzünden bir takım problemler bizleri karşılayabiliyor. Özellikle bu noktada gelenek adı altında sunulan maddeler arasında kadınları henüz genç, çocuk yaşta evlendirmek yatıyor. Bu zihniyetler kadının yerinin okul değil, aile yanı olduğunu savunurlar. Onlar için kadının bir değeri yoktur aslında. Bu mantıkta olan insanları incelediğimizde yine bilgi eksiklikleri, okumamış olmanın çevreye kattıkları zararı görmüş oluyoruz. Bir kesim toplulukta ise bu durumun tam tersi yaşanmakta. Örneğin tekrardan verilere baktığımız zaman eğitim düzeyi belirli bir seviyede olan ülkelerdeki insanların hayatlarını çok daha mutlu bir biçimde ilerlettiklerini görüyoruz. Çünkü kendini yetiştirmeyi başarmış olan insanlar diğerlerine göre her daim bir adım öndedirler. Üstelik eğitim açısından gelişmiş olan ülkelerde kadınların da erkeklerin de eşit eğitimler aldığını söyleyebiliyoruz.
Bu durumda 21. yüzyılda her nerede olursak, kim olursak olalım her bireyin cinsiyet fark etmezsizin eğitim alması şarttır. Coğrafya kaderimiz olabilir, lakin eğitim hakkımız kadere bırakılmamalıdır.