Sabah uyandım ve gözümü açtım. İlk gördüğüm şey kerpiç ve toprağı andıran bir duvar, tavanı saman ve otlardan olan bir baraka. Hiçbir şey anlamadım. En son evimde bilgisayara bakıyordum ve elektrikler gitmişti. Ayağa kalkmak için yere bastım, bir anda bacağıma dayanılmaz bir acı geldi. O acıyla birlikte yere yapıştım. Bacağım yaralıydı. O an kalkamayacağımı anladım. Ve çevreme bakındım. Yanımda yiyecekler ve içecekler vardı, yine anlamamıştım. Odada bir kapı olduğunu fark ettim. Nasıl gidebileceğimi ve burasının neresi olduğunu düşünmeye başladım. Tam o sırada içeri birisi girdi. Çok garip bir kıyafeti vardı, kıyafeti çok ilkeldi. Sonra hemen burasının neresi olduğunu sordum. Bana garip şeyler söyledi. Başka bir dil olduğunu düşündüm ama bir dilden çok, karalama laflar gibiydi. Elinde büyükçe bir yaprak ve bir sepetin içinde beyaz bir sıvı vardı. Yaprağın üstüne beyaz sıvıyı döktü ve o yaprağı yaralı bacağıma koydu. Niyetini bilmiyordum ve kim olduğunu da ama koyduğu yaprak iyi gelmişti ve beni rahatlattı. Sonra dışarı çıktı. Görebildiğim kadarıyla birkaç tane daha onun gibi giyinmiş kişiler vardı. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Acıktım ve yanımdaki yiyecekleri yemek konusunda tereddüt ediyorum. Ama karnım çok acıktı bir tarafım ye diyor diğer tarafım yeme diyor. Hangisini dinleyeceğimi bilmiyorum. Tek bildiğim karnımın çok acıktığı. Aradan belki 5 dakika geçti artık açlığım dayanılmaz oldu ve yemeye karar verdim. Çok lezzetliydi. Akşam olmuştu. Bacağımı iyi hissediyordum dışarı çıkıp etrafa bakınmak istedim. Kapıyı yavaşça açıp gizlice etrafa bakındım. Hiç kimse yoktu en kötüsü resmen bir kabile kampındaydım. Hiçbir teknoloji yoktu. Telefonumun da olmadığı aklıma geldi ve tüm kaçma düşüncelerim suya düştü. Bir savanadaydım etrafta aslan olabilirdi çok korktum. Ama bu yere nasıl gelip burasının neresi olduğunu bulmalıydım. Parmak ucunda yürüyerek sönmüş bir kamp ateşinin yanına geldim hiçbir şey anlamadım. Benim de uykum geldi artık dönüp uyumalıydım. Sabah oldu. Ne yapacağımı düşünüyordum. Hiçbir teknolojinin olmadığı bir dünyadaydım belki. Belki uzaylılar beni kaçırıp buraya getirdi. Aklımda bin düşünceyle beraber içeri biri girdi. Bir şey dedi ama anlamadım. Sonra bir taş getirip bir çiçeğin boyasıyla bir şey çizdi. O sırada aklımda daha kağıt, kalem bile yok düşüncesiyle çizimini bitirmesini bekledim. Çok saçma bir şey çizdi ama anlayabildim taşın üstünde beni yerde yaralı bir şekilde bulduklarını ve beni buraya taşıyıp baktıklarını resme döktü. Ben de düşünceli bir şekilde kafa salladım, teşekkürler anlamında. Acaba bir daha bilgisayar, telefon, televizyon olacak mıydı? Bu şekilde yaşanabilir miydi? Hep burada mı kalacaktım? Aklımdaki bin bir düşünceyle cevapsız kalakaldım. Bana yemek getirdiler. Bana sanki ısınmışlardı. Sonra beni avlanmaya davet etmeye başlamışlardı. Denizden mızrakla balık avlıyorduk, meyve arıyorduk. Ama ben hala mutlu değildim çünkü hiçbir teknoloji yoktu, çok sıkılıyordum. Dillerini tam bilmediğim için uzun sohbetler edemiyorduk. Geceleri çok karanlık oluyordu ve bazı geceler çok üşüyordum. Ama eğlendiğim zamanlar da oluyordu. Örneğin her 2 günde bir akşam kamp ateşinin karşısında festivaller düzenleniyordu. Ama festival dediysem de kamp ateşinin başında kendilerine özgü danslar… İsteyen istediği kadar yiyecek içecek alabiliyordu ama genel olarak halimden memnun değildim. Sonra kafama bir şey dank etti. Nerede olduğumu unutup onun yerine kendim burada kendim teknolojiyi var edebilirim. Bu fikir bana çok mantıklı geldi. Hemen işe koyuldum. İlk olarak en kolay olan oltayla ve sandalla başlamayı düşündüm. Çünkü bazen avlanmaya gittiğimizde sahilde çok az ya da hiç balık olmuyordu ve tek şansımız var balık yakalamak için. Çünkü mızrak atıldığında sahildeki tüm balıklar kaçıyor. Balık avlamak için beni davet ettiklerinde ben onlara bundan bahsettim fakat çok ilgilenmediler. İki kez daha denedim ama ilgilenmediler. Ben de bu şeyleri üretip göstermeye karar verdim. İşte yaptım! Gerçekten de ilgi duymuşlardı. Sonraki yapacağım şey derken bir anda bir kez daha gözüm açıldı. Hepsi rüyaymış… Dur bir dakika ben neden yatağımda değilim. Yaa tabi en son elektrikler gitmişti ve ben de bilgisayarın önünde dalmışım. O dünyadan kurtulduğuma sevindim.
Teknolojisiz Yaşam
(Visited 18 times, 1 visits today)