Selam ben Marco, güzel bir hayatım var. iki kız kardeşim, annem ve babamdan oluşan dünyalara değer minik bir ailem var. Ben yemek için avlanırım bu da demek oluyor ki bu aile ben olmazsam aç kalır. Tabii Maya ve Mayi’nin de önemi çok büyük. Avlanmak yetmez, birilerinin sofrayı kurması da gerekir. İşte burada görev ikizlere düşüyor. Annem ve babam bizim güvenliğimizi sağlamakla ve çevrede olup biteni kontrol etmekle görevliler. Bu aslında oldukça önemli bir konu. Çünkü bulunduğumuz yerde bizden başka yarı insan yarı hayvan bir ırk bulunmuyor. Fark edilmeden yaşamak ve bulunduğumuz bölgede hayvanların yaşam alanlarına uyum sağlamak oldukça önemli. Aksi takdirde burada güvende kalmak imkansız olurdu. Kaldığımız bölge upuzun baobap ağaçlarının, rengarenk kelebeklerin, berrak suların aktığı dünya harikası bir yer. Her türlü canlının yaşadığı, renklerin dans ettiği ve bitkilerin her türlüsünü içinde barındıran, yerleşim yerine çokta uzak olmayan bir bölge. Ailem buraya ilk geldikleri zaman dünyadaki yaşam oldukça zorlaşmış, hava kirliliği artmış ve enerji tüketimi en üst seviyeye varmıştı. Yaşadığımız bölgeye yakın bir yerde bir bilim insanın yaptığı büyük bir hata sonucu tüm insan ırkı hayatını kaybetmiş, özel bir sis bombası patlaması üzerine sadece insanlar değil. Bitki ve canlılar da yok olmuştu. Kurtulan sadece ben ve ailemdi ama biz de bu karışım ilaçtan etkilenmiş ve özel bir türe dönüşmüştük. Irkımıza ‘humal’ adını vermiştik. Animal ve human karışımı bir şey olsun istemiştik.
Bir bahar günüydü. Avlanmak için bölgemden uzaklaşmış, etrafı geziyordum. Uzaktan gelen seslere şaşırmış yolumu oraya doğru çevirmiştim. Gördüklerime inanmamakta kararlıydım ama gerçek tam olarak önümde duruyordu. İNSANLAR. Bir grup üniversite öğrencisi kamp kurmuş etrafı dolaşmaya başlamıştı. Duyduğumdan anladığım kadarıyla bu öğrenciler dünyada artık sık rastlanamayan doğa güzelliklerini keşfe gelmişlerdi. Her zaman okula gitmeyi hayal ederdim. Sonunda okul bana gelmişti. Şanslı günümdeydim. Sivri kulaklarımı at kuyruğu yaptığım saçlarımın içine sıkıştırdım, omuzlarımı örtecek bir dal sarmanı bulup kamp alanına gizlice girdim. Bazı çadırlardan insan görünümüne ulaşabilmek için kıyafetler ve aksesuarlar aldım ve aralarına katılmaya karar verdim. Bir günlük öğrenci olmanın kime zararı olabilirdi ki? Ama plan istediğim gibi yürümedi ve ilk günümde Alice adlı Amerikalı bir kızla tanıştım ve okul maceram haftalarca devam etti. Kampa gelenleri onlara belli etmeden tüm ayrıntısıyla bölgede gezdiriyordum. Alice ile olan arkadaşlığımız ilerlemiş, öğlenleri baş başa yemek yemeye ve şehir hayatı alışkanlığı olan sosyal medya içeriklerine birlikte bakıp eğleniyorduk.
Havanın yağmurlu olduğu bir günde, kampçıların evimize doğru gittiklerini fark ettim. Aceleyle yönlerini değiştirmeye çalışırken Mayi karşılarına çıktı. Onu görenler çığlık atarak koşmaya, resmini çekmeye ya da onu tuzağa düşürüp yakalamaya çalıştılar. Mayi’yi oradan kurtarıp insanların dikkatini dağıtmayı başardım fakat Alice olanlardan şüphelenmiş beni takip etmişti. Onunla yüzleşecek değildi çünkü ne anlatması gerektiğini bilemiyordu. Evinin kapısında gördüğü Alice’den kaçmak için var gücüyle koşmaya başladı. Kaçmaya çalıştığı Alice mi yoksa kendisi mi emin değildi. Bir yandan tüm hızıyla koşarken bir yandan içindeki ses ”sakın bir adım daha atma” diyordu…