Hiç her gün kullandığınız araçların ne tarafından nasıl hareket ettirildiğini; evinizde her akşam yanan lambaya gelen, hatta koca şehirlerin bütün gece ışıl ışıl olmasını sağlayan enerjinin ne ile üretildiğini merak ettiniz mi? Her ne kadar sürecin nasıl gerçekleştiğini anlatmak kolay olmasa da bu işlemlerin gerçekleşmesini sağlayan kaynağın ne olduğunun cevabı gayet basit.
Elektrik, hareket, ısı, ışık, ses ve daha saymakla bitiremeyeceğim kadar fazla enerji türü vardır. Enerjinin korunumu yasasına bağlı olarak yapılan işlemler ile enerji üretilemese bile enerji dönüştürülebilir. Bu sayede bir enerji türünden ötekine geçiş yapılabilir diyebiliriz. Örneğin, ısı enerjisi üretilemese bile zaten var olan hareket enerjisi ısı enerjisine dönüştürülebilir. Enerjinin korunumu yasasından yola çıkarak insanoğlu ihtiyacı olan enerji formunu en verimli şekilde elde edebilmek için bir takım yöntemler ve yapılar geliştirmişlerdir.
İnsanoğlunun geliştirdiği bu yöntemlerin çoğu bir maddenin yakıt olarak ya da sistemi çalıştıracak bir parça olmasına dayanır. Yakıt olarak kullanılan maddeler genelde sistemi çalıştıracak bir parça amacında kullanılacak maddeyi ısıtmak için kullanılmaktadır. Örneğin, bazı santrallerde kömür gibi fosil yakıtlar su gibi sıvıları kaynama sıcaklığına getirmede ve çıkan buhar ile hareket enerjisi oluşturmayı amaçlamaktadır. Bu hareket enerjisi de elektrik enerjisine dönüştürülür. Bu durumda kömür yakıt, su da sistemi çalıştıran parça görevi görmüş olur. Bazı sistemlerde ise yakıt bulunmaz. Örneğin rüzgar türbinleri. Elektrik santrallerinde hareket enerjisini su buharı sağlarken rüzgar türbinlerinde hareket enerjisini basınç farkı sonucunda oluşan rüzgarlar sağlar.
Peki ya neden insanoğlu yakıt kullanmadan elektrik enerjisi üretmenin yolları varken hala yakıt olan yolları da kullanıyor? Yakıt kullanılan yöntemlerde genellikle yakıt olarak fosil yakıtlar tercih edilir. Neredeyse hepimizin bildiği gibi fosil yakıtlarının yanması sonucunda da “sera gazları” olarak da bilinen ve asit yağmurları, iklim değişikliği gibi canlıların hayatlarını tehlikeye sokan olaylara sebep olan gazların salınımı gerçekleşir. Bu gibi zararlı etkilerin önüne geçmek için elektrik üretiminde yakıt kullanılmadan uygulanabilecek yöntemler geliştirilmiştir.
Yakıt kullanılmayan yöntemlerin çoğu, daha önceden verdiğim rüzgar türbini örneğinde de olduğu gibi, yenilenebilir ve doğal kaynakları kullanmaktadır. Kullanılan kaynaklardan birisi de sudur. Su buharı kullanılan yöntemlerin yanında suyun potansiyel enerjisinin kullanıldığı yöntemler de vardır. Yüksek bir noktada biriktirilen su bırakılır ve suyun potansiyel enerjisi kinetik enerjiye dönüşür. Daha sonradan hareket enerjisi kazanmış olan su türbinleri çevirir ve elektrik enerjisi üretir. Barajlarda kullanılan sistemler bu mekanizma ile çalışmaktadır.
Bunların yanında son zamanlarda popülerleşen bazı haberlere göre ileride hem enerji hem de su üretebilecek bir sistem geliştirmek mümkünmüş. Bu teknolojinin adına da “hydrogen fuel cell” koymuşlar. Bu piller hidrojen gazının oksijen ile yanması sonucu ortaya çıkan enerjiyi kullanmaktadır. Bu yanma tepkimesi sonucu ise sadece su ortaya çıkmaktadır ve bu su daha sonradan tekrar hidrojen gazına çevrilip aynı işlem tekrar uygulanabilir.
Madem su bu kadar iş için kullanılabilinecek bir kaynak, neden o zaman hala petrol, kömür gibi fosil yakıtlar enerji alanında kullanılıyor diye soracaksınız. Atrık çoğu ülke fosil yakıtlarının daha sağlıklı seçeneklerle değiştirilebilineceğini bilse bile yapacak güce ve kaynağa sahip olmadığından hala fosil yakıtlar kullanılmaktadır. Yani bu zamanlarda kime sorsanız, büyük ihtimalle enerji üretimi için petrol yerine suyun kullanılmasını tercih eder.