Normalde geceleri pek dışarı çıkmam. O gün nedense dışarı çıkacağım tuttu. Hayat artık o kadar üstüme üstüme gelmeye başlamıştı ki bir molaya ihtiyacım olduğunu hissettiğim bir anda başıma böyle garip olayların geleceğini asla tahmin dahi edemezdim.
Gece saat 2.00 suları. Sokak lambalarına kaptırmışım kendimi. Çok da tekin olmayan sokaklardan geçiyor, annemin çocukluğumdan beri ‘’Kızım yapma!’’ dediği bütün şeyleri yapıyordum resmen. Hava ne çok sıcak ne de çok soğuktu. Elimi cebime attım ve bir kağıt buldum. Üstünde bir adres yazıyordu. Yazının bana ait olup olmadığımı geçirdim başta bir zihnimde fakat benim yazı stilimle uzaktan yakından alakası yoktu. Şaşırdım. Beklemiyordum böyle bir şey. Önce telefonumdan adrese baktım. Bulunduğum konuma çok da uzak değildi. İçimden bir ses bunu yapmamam konusunda ısrarcıydı fakat inatçıyım ben. İlla ki gitmem lazımdı oraya.
Hemen bir martıya atladım. Bir yandan konumu takip ediyor bir yandan da kalp atışlarımı bastırmaya çalışıyordum. Konum kısa bir zaman gösterse de yollar oldukça engebeliydi. Martı ile de gitmek iyice zorlaşmıştı. Yürüyeyim dedim kendi kendime. Adrese yaklaştım. Yaklaştıkça içeriden gülme sesleri geliyordu. Bir grup arkadaş kendilerine çok güzel bir sofra kurmuş sohbet ediyorlardı. Onları görür görmez adresi sordum fakat kafaları pek yerinde değil biraz sarhoşlardı. Bana ‘’Aaa! Bu Rasim Dayı’nın yazısı değil mi ya?’’ diye bir tepki verdiler.
Bahsedilen konum aslında bir dağ evini gösteriyormuş. Ben de arkadaş grubuna teşekkür edip yoluma devam ettim. Ortalık zifiri bir karanlık. Göz gözü görmüyor. Karşıma biri hayvan ya da bir insan çıksa görmem mümkün değil. Sonunda ışıkları yanan o dağ evini gördüm.
Keşke içimdeki sesi dinleyip oraya hiç adımımı atmasaydım ama merakıma yenik düştüm. Penceresinden usulca kafamı uzattım. Görünürde kimse yoktu. Garip garip sesler geliyordu fakat içeriden. Ne yalan söyleyeyim baya bir korkmuştum. Çünkü gecenin bu saatinde içeriden böyle garip seslerin gelmesi pek de sağlıklı ve güzel bir şey değildi. Ne yapacağımı düşünürken boğuk bir ses bana gelmem gerektiğini söyledi. Bu işin sonu korku filmlerine doğru gidiyor gibiydi. Bunu anlar anlamaz yavaşça yürümeye ve oradan uzaklaşmaya başladım.
Arkamdan biri ise beni kolumdan çekti ama kim olduğunu göremiyordum. Simsiyah giyinmişti ve maske takmıştı. Avazım çıktığı kadar bağırırken mendili ağzım ile burnuma tuttu. Bayılmıştım.
Uyandığımda ise ellerim kollarım bağlıyı. Ağzımı bantlamışlardı. Zangır zangır titriyorum. Hiçbir şey de göremiyordum. Tek fark edebildiğim şey ise garip seslerdi. Yabancı bir dilde konuluyorlardı. Ne dediklerini anlamıyordum. Arada bir kahkaha sesleri geliyordu sadece. Lakin bunlar hiç de insan sesine benzemiyordu. Böyle derinden derinden ve boğuk bir ses tonu vardı. Beni kaçıran da en az iki metre uzunluğundaydı. Kafamda tüm bu olasılıkları düşünürken içlerinde biri gözlerimde mendili çözdü ve direkt onları görür görmez bayıldım…