Yaratıcılık, temelinde insanın düşünceleriyle ve davranışlarıyla büyük oranda ilgilidir. İnsan düşünceleriyle yaratır ve etrafındaki olaylar sonucu yarattığı şeyi geliştirir. Bir insanın düşüncelerine ve hayatına belirli anlamlarda yön veren, içinde yaşadığı çevre ve o çevrede gelişen olaylardır. Aslına bakacak olursak yaratıcılık, bir insanın çevresi ve çevresinde gelişen olaylar ile doğrudan ilgilidir.
Kendini yalnız hisseden kimse, yüksek bir ihtimalle hayatındaki çoğu şeyden keyif alamayacak, etrafındaki olaylara karşı duyarsızlaşacak ve bunlara bir sonuç olarak da davranışlarını ve düşüncelerini geliştirecek yaratıcılığa sahip olamayacak. Psikolojik anlamda iyi olmayan ve kendini yalnız hisseden bir kişiyi örnek olarak ele alacak olursak, yaratıcılık seviyesindeki düşüklük, etrafındaki birçok kişi tarafından kolayca gözlemlenebilir. Yeni fikirler üretmek ya da eline halihazirda verilen fikirleri geliştirmek için çabalamaya hevesi olmaz. Çünkü kendini yalnız hisseder ve bunu değiştirmedikçe aklını başka şeylerle meşgul etmek istemez kendisi dahi fark etmese de bunu. Bu insanın etrafında ne onlarca insan olsun ona ilgi gösteren ne de gerçekten dünyanın en yalnız insanı olsun, o şahıs kendini yalnız hissettikçe aklındaki boşluğun yerine bir şeyler koymak oldukça zor olacaktır.
Konuyu başka bir açıdan ele alacak olursak, yalnızlıkta kendini bulan ve bu şekilde kendini geliştirebilen, yaratabilen insanlar da vardır elbette. Ancak şu da görmezden gelinmemelidir ki tekdüze bir hayattan keyif alan ve kendini bu şekilde motive edebilen insanlar bir bakıma kendilerini toplumdan soyutlamışlardır. Hayatlarına ekstra herhangi bir şey katmamak için, davranışlarına ve düşüncelerine başkalarının ellerini değdirmemek için ellerinden geleni yaparlar çünkü bu tekdüze ve yalnız yaşamın onlara iyi geldiğine inanırlar.
Sakin ve yalnız bir hayatın yaratıcı aklı harekete geçirmesi oldukça zor olacaktır tüm bu nedenlerden dolayı. Aksine; sakin, yalnız ve tekdüze bir hayat yaratıcı aklın yavaş yavaş yok olmasına neden olabilir. İnsan hayatındaki pek çok şeyden esinlenerek yeni şeyler ortaya çıkarır. Bunlara verilebilecek en basit örnek, eskiden insanların doğadan esinlenerek yeni bir şeyler icad etmeleridir. Bunun yalnızlıkla ne alakası var diyecek olursanız o dönemde insanların büyük bir çoğunluğunun bir arada yaşadığını ve hayatlarının birçok alanında ortak şeyler paylaştıklarını görebiliyoruz. Yani bu demek oluyor ki teknik olarak bu insanlar yalnız değiller. Mesele yalnız “hissetmeye” geldiğinde de işler pek değişmiyor doğrusu. O dönemde yalnız hisseden insanların doğrudan kendilerini toplumdan soyutlamaları günümüzdeki gibi pek de mümkün olmadığından ister istemez çevreden etkileniyorlar ve yaratıcılık tüm bunlardan besleniyor.
Özetle, insanın kendini yalnız hissetmesinin yaratıcılık manasında ona bir katkısı olması olasılığı oldukça düşüktür. İnsan sosyal bir varlıktır ve bu yüzden etrafındaki insanlar ve onların davranışları, kişinin etrafında gelişen olaylar ve belki de daha fazlası onun düşünce biçimini ve davranışlarını etkileyecektir. Böylelikle yaratıcılık da yüksek bir seviyede etkilenmiş olacaktır. Yalnız insanın bir hiçliğin ortasındaymış gibi hissetmesinin sebebi aslında etrafında hissettiği eksiklikten dolayı ortaya çıkan bomboş ve yaratıcılıktan yoksun akıldır.