Klasik bir pazar sabahıydı… Elimi yüzümü yıkayıp kahvaltıya indim. Kahvaltı sofrası hazırdı, çoktan birileri uyanmış olmalıydı. Annemlerin odasına gittim ama boştu. Tekrar aşağıya indim, gözüm kapının önüne kaydı. Sadece benim ayakkabılarım vardı. Evden çıkmış olmalıydılar, aramaya karar verdim. Cevapsız üç aramadan sonra umudumu kesmiştim bile. Kahvaltı masasına oturdum ve beklemeye başladım. Yarım saat geçti ama henüz bir hareketlenme olmamıştı…Karnım guruldamaya başladığı için annemi beklemeden yemeye başladım. Yedikten sonra odama gidip orada zaman geçirdim. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım, öğle vakti olmuştu. Annemi son bir kez aradım ve sonunda açtı. Yakında eve geleceğini söyledi ve benim için rahatladı. Eve telaşla gelen anneme sordum “Bu saate kadar neredeydin?” Annem herhangi bir şey söylemeden cebime bir kağıt sıkıştırdı. “Elimi cebime attım ve bir kağıt buldum. Üstünde bir adres yazıyordu” garipti, anlam verememiştim. Annem bunu birinin ona verdiğini onun da haberi olmadığını söyledi. İkimizde merak içinde bir kağıda bir de birbirimizin yüzüne bakıyorduk. Adresi bir internet sitesinden arattık ve anlam veremediğimiz bu huzurevi görselleri çıktı. Eğer anneme bu kağıdı verenin yaşlı biri olduğunu varsaysaydık mantıklı gelebilirdi ama genç biri vermişti. Daha fazla kafa yormak istemediğim için annemin elinden kağıdı aldım ve yırttım. Benim için saçma bir şakaydı ama annem ciddiye almıştı. En son gece yarısı polise giderken hatırlıyorum. Sonra uykuya dalmışım, çok da umurum da değildi zaten…
Sahipsiz Not
(Visited 20 times, 1 visits today)