Yağmurlu bir Salı günüydü. Daha yeni uyanmıştım ki dışarda o karanlık bulutları gördüm. İçime depresif bir duygu sızdı. Sonra okulum için hazırlanmam gerektiğini hatırlayıp, odamdan çıktım. Kahvaltı etmeye geldiğimde babam yemeğimi hazırlamıştı. Bir omlet yapmıştı. Omletle birlikte bir adet tost ve bir adet te doğurtulmuş domates verdi. Yemeğimi yedikten sonra da yola koyulduk.
Okula vardığımda hocalarıma günaydın dedim. Ondan sonra da arkadaşlarımla buluşup, o gün olacak sınavı konuştuk. Bir kimya sınavıydı. Arkadaşlarım hepsi korkuyordu ama ben sakindim. Bir önceki gece saatlerce çalıştığım için seslenmenin anlamını görmemiştim.
Aradan birkaç saat geçti ve sınav iyice yaklaşmıştı. Yavaş yavaş, sınavın stresini hissetmeye başladım. Etrafımdaki herkesin de bu sınavın ne kadar zor olacağını konuşması da işleri kolaylaştırmamıştı. Ders saatinde, hocamıza sınava çalışmak için yalvarmıştık ama hoca bize, o dersinde sınavı yaklaştığını hatırlattı ve dersini işlemeye başladı. Tüm sınıf üzülmüştü. Açıkçası son saniye bir şeyler çalışmak çok yardımcı olmasa da, en azından stresimizi azaltırdı.
Sonunda o zaman geldi. Dersimize müdür yardımcısı girip sınavları dağıtmaya başladı. Müdür yardımcısı, sınavı masamın üstüne koyduğu an kalbimi hızlandığını hissettim. Bir sonraki sayfayı çevirince ise sanki zaman durmuş gibi oldu. Böyle soruları hayatımda görmemiştim. Okuduğum hiçbir kitapta böyle sorulardan bahsetmemişti. İşte o zaman yeteri kadar çalışmadığımı fark ettim. Bir an tüm sorular kolaylaşacağını düşündüm. Meğer zihnim bana bir oyun oynuyormuş. Sorular gittikçe zorlaştı ve bende yenilgimi kabullenmeye başladım.
Sınav bitince babama ne diyeceğimi düşündüm. Halbuki hiç bit bahanem yoktu. Sadece yeteri kadar çalışmamıştım. Neyse ki arkadaşlarımın yanına gittiğimde, onlarda sınavın anormal bir zorlukta olduğunu söylediler ettiler. Sınıfın zekisi bile sınavda zorlanmıştı. En azında bu olayda tek değildim.
Eve geldiğimde babamla olabilecek kadar az konuştum. Ona sınavın ne kadar kötü geçtiğini söylemeye cesaret edemedim. Hemen odama gidip kulaklığımı taktım ve şarkı dinelemeye başladım. Açtığım şarkı listesi beni az da olsa rahatlattı. Sonra da günü bittiğini kabullenip uyumaya gittim.
Uyandığımda camdan güneş parlıyordu. En azından depresif bir hava yoktu. Mutfaktan muhteşem kokular geliyordu. Babam mükemmel bir yemek yapmıştı. Hak etmediğimi biliyordum ama babamı üzmek istemiyordum. Sonra bir şey fark mettim, artık bu sınav geçmişteydi ve bu konu hakkında kendimi üzmek anlamsızdı.
Aradan birkaç hafta geçti hoca tüm sınavları okumuştu. Sınıfın önüne geldiğinde yüzündeki ifade belliydi. Hoca hayal kırıklığındaydı. Tüm sınıfın bir öğrenci hariç herkesin berbat bir durumda olduğunu söyledi. Listenin sonuna geldiğinde hozanın hala benim ismimi söylemediğini fark ettim. En sonunda, hoca herkesin ismini söyledikten sonra, beni sınıfın önüne çağırdı. Utangaç bir şekilde ayağa kalkıp sınıfın önüne yürüdüm. Sonra birden hoca benim 100 aldığımı söyledi. Tam anlamıyla şok geçirdim ve yerime oturdum.
Eve geldiğimde babama her şeyi anlattım. Babam ise çalışanların her zaman istedikleri sonuca ulaşacağını söyledi. Bu güne kadar bile o gün nasıl mutlu olduğumu hatırlıyorum.ve o zamandan beri bir şeyin sonuçları açıklanmadan çok iyi veya kötü yaptığım kabullenmedim.