Yine yağmurlu bir güne uyanmıştım. Zor bela sıcak yatağımdan kalkmış klasik sabah rutinimi uygulamıştım. Gün içinde yapacak bir işim olmadığından kendime ufak bir çanta hazırlayıp dışarıya çıkma kararı almıştım. Islanmamak için yanıma şemsiyemi de almıştım ki dışarı çıktığım anda yağmur durmuş, şemsiye de sadece bana yük olmuştu. Havada harikulade gökkuşağı görülebiliyordu. Her zaman yaptığım gibi gökkuşağının ucunda bulunan kahve dükkanından kendime bir sabah kahvesi almış, oturup biraz dinlenmek için parka doğru yola koyulmuştum. Parkın girişinde bulunan süzülen merdivenlerden yukarı çıkıp her geldiğimde oturduğum ters duran banka oturmuştum. Çantamdan bilgisayarımı çıkarıp, gündeme bakmaya başlamıştım.
Pandaların boz ayıların neslini tüketmek üzere olduğu bir yazıyla giriş yapmıştım gündeme. Ardından Dünyanın en küçük ülkesi unvanını üstlenen Rusya’daki gelişmelerle devam etmiştim. Hatta gelecek hafta Dünyanın merkezine yapılacak olan yolculuğun biletlerinin satışa çıktığını da görmüştüm, ayrıca çok da ilgimi çekmişti. Hemen başvuru formunu bilgisayardan dışarı çıkarıp doldurmuş, simetrik bir uçak yapmış ve fırlatmıştım. Alıcıya ulaştığından emin olmak için üstüne de alıcının adını yazmıştım. Tam uçağımı göndermiştim ki yağmur tekrar başlamıştı. Ters banktan kalkıp şemsiyemi açmıştım ve oturmak için kapalı bir alana doğru yola koyulmuştum. Gidebileceğim yeri biliyordum. Böyle bir yağmurdan beni ancak evimden biraz uzakta bulunan cafe koruyabilirdi. Hemen bir taksi çağırıp yola koyulmuştum. İçeriye sıcak bir karşılanmıştım ve hep oturduğum cam kenarı köşeye geçmiştim. Tam bilgisayarımı açmıştım ki kapıdan içeriye kağıttan bir uçak girdi. Benim masama doğru gelmişti. Ne olduğunu anlamıştım, birkaç saat önce dolduğum form için yazılmış bir cevaptı. Hızlı bir şekilde kağıdı açıp ne dediklerini tane tane okumuştum. Haberler güzeldi, geziye katılabileceğimi söylüyorlardı. Şimdi sadece ödemeyi yapmak kalmıştı. Cebimden çıkardığım birkaç bozuk parayı siyah bir zarfa koyup garsona götürmesi için uzatmıştım. Bu işi de hallettikten sonra bilgisayarıma dönmüştüm. İnternette gezerken yağmurda bir gariplik olduğunu fark ettim. Yağmur aşağıya doğru değil de yukarıya doğru yağıyordu. İşte o zaman anlamıştım bir gariplik olduğunu. Sabah kalktığımdan beri olan her şey mantığa aykırı idi. Gökkuşağının ucundaki kahve dükkanı, uçan park, ters duran bank, haberleşmek için kağıt uçak kullanmak ve ters yağan yağmur.
Tam bunları anladığımda uyanmıştım uykumdan, bu sefer gerçekten uyanmıştım. İlk yaptığım iş dışarıya bakmak olmuştu. Yağmurdan eser yoktu, güneş yüzüme parıldıyordu. Biraz kendime geldikten sonra gidip yüzümü yıkamıştım, artık emindim. Bu sefer her şey gerçekti. Gerçekten uyanmıştım. Fakat olan onca olay, sadece rüyadan ibaret gibi değildi. Sanki gerçekten olmuş gibiydi. Olan biteni o kadar net hatırlıyordum ki sanki daha dün yaşanmıştı. Biraz daha bunun üzerine düşündükten sonra artık kesin olarak anlamıştım. Meğer zihnim bana bir oyun oynamış, olanlar hepsi sadece ve sadece rüyaymış.