Aslında hayatın anlamını başkalarında değil kendi içimizde aramalıyız. Çünkü bana göre hepimizin bir şifresi var ve insanlar birbirini anlamak istemezlerse bu şifreyi çözemezler. Hayat her zaman günlük gülistanlık değildir güzelliklerin yanında zorluklar da vardır . Önemli olan; acısı, tatlısı ve hatalarıyla mutlu olmayı başarabilmektedir. Eğer bir insan içinde güzel duygular beslemiyorsa, öfkeli ve acımasız davranıyorsa ne kendisi ne de başkalarını mutlu edebilir. Her insan gibi bende zaman zaman yalnız kalmak, yolculuklar yapmak istiyorum. Yeni yerler, yeni hayatlar, yeni öyküler görmek ve hatta kendi öykümü yazmak istiyorum . O gün de farklı bir an yaşamak için gittiğim küçük sahil kasabasında dolaşırken banka oturmuş, kasabanın insanlarını inceliyordum . Hiç de karmaşık değil hayat diye geçiriyordum aklımdan etrafı gözlemlerken. Hayat istersek birbirine dolanmış bir düğüm yumağı gibi istersek de keskin ayrımlarla ayrılmış düz bir yol gibi görünebilir. Her şey bizim ona olan tavır ve bakış açımıza bağlı. Lüle lüle saçlarıyla etrafta bıcır bıcır koşuşturan o kız çocuğu takıldı gözüme. İç geçirdim. “Ne kadar da tatlı. Hayatın yarın ona yaşatacaklarından habersiz mutlu mutlu koşturuyor.” diye içerlendim. “Anne!” diyordu hiç susmadan. Gözleri sürekli bir şeyler anlatıyor her sorduğuna cevap bekliyordu. Meraklı gözlerle herkesi her şeyi süzgeçten geçiriyordu. O anda göz göze geldik küçük kızla o kadar güzel gülümsedi ki içimi tarifsiz bir sevinç kapladı. Annesinin elinden ayrılarak geldi yanıma “ Merhaba, ben sizi saha önce görmedim değil mi?” diye sordu. Başımı sallayıp gülümsedim. Şaşkındım çünkü bal rengi parlayan gözlerinde kendi yansımamı gördüm. Normalde çok sevmem çocukları. Ne zaman ne yapacakları belli olmaz . El sallayarak uzaklaştım yanlarından. Deniz kenarında biraz yürüdükten sonra uzattım ayaklarımı kumsala. Kız çocuğunun bana olan inanılmaz derecedeki benzerliği aklımı kurcalayıp duruyor. Kızın ve annesinin olduğu tarafa tekrar döndüğümde kolundaki leke gözüme çarpıyor. Aynı boyutta, aynı yerde bende de olan o leke… O an aldığım nefes, dalgaların sesi, tanık olduğum ve yaptığım her şey daha da ağırlaşıyor. Göz göze geliyoruz bir daha. Bir şeyler anlatmak istermiş gibi bakıyor bana.
Tam o anda koşarak geliyor, boynuma atlıyor. “Anne neden beni orada unuttun ben çok acıktım hadi yemek yiyelim!” diye kollarımdan çekiştirmeye başlıyor . Annesinin olduğu tarafa tekrar bakıyorum ve orada kimsenin olmadığını görüyorum. “Annen nerde? Kayıp mı oldun?” diye soruyorum şaşkınlığımı gizleyemeyerek. Gülmekle yetiniyor. Ellerimden tutarak kaldırıyor beni oturduğum yerden. Bir caddeye kadar peşinde sürüklüyor resmen beni. Herkes nasıl olduğumu soruyor, yanımdaki ufaklığı seviyor. Sanki ben yıllardır bu kasabada yaşıyormuşum, herkes beni tanıyormuş buradaki tek yabancı benmişim gibi etrafımda olup biten şeyleri anlamaya çalışıyor ama bir anlam veremiyordum . Sonra derinden derine “Hanımefendi, hanımefendi .”diye bir ses duymaya başladım yavaş yavaş gözlerimi açtım o da ne gördüklerim meğer bana zihnimin bir oyunuymuş. Oturduğum yerden kalkıp küçük kız ve annesinin yanından geçerken düşünmeden edemiyorum. Zihnimin oyunları gerçek olsaydı ne kadar farklı bir hayatım olurdu.
Leke
(Visited 65 times, 1 visits today)