Nükleer enerji, pek çok insanın güvendiği etkili bir enerji türüdür. Ancak bu güçlü santraller çoğu zaman sorunlarla karşılaşıyor. Üstelik santrallerin soğutulması için çeşitli su kaynaklarının işlemlerde kullanılması da problemleri kat ve kat artırıyor. Aynı zamanda çok düşük bir ihtimal dahi olsa da sızabilecekleri olasılığı Dünya için büyük bir tehdit oluşturuyor. Şu zamana kadar neden oldukları problemlerden de örnekler verilebilir. Peki, bu denli tehlike barındıran ve riskli santralleri kullanmaya değer mi?
İnsanlar farklı yerlerde yaşasalar da şu an birçok santralin yapımı protesto ediliyor. Örneğin ülkemizdeki Akkuyu santrali bunlardan biri. Akkuyu’nun reaktörü uranyum elementini işlediğinde ısınacak, soğumak için de insanların girdiği denizden su alıp borular ile taşıyacak. Son olarak da nükleer suyu tekrardan plajın yakınlarına boşaltacak.
Diğer bölgeleri de inceleyelim. Fukuşima, Japonya’da bundan tam 10 yıl önce dev bir nükleer sızıntı yaşandı. En büyük cefayı ise okyanus çekti. Radyasyon, başta balıklar olmak üzere tüm canlıları etkiledi. Dolayısıyla Japon hükümeti çıkarılan balıkların radyasyon içermediğini kanıtlamak zorunda kaldı.
Metzamor Nükleer Santrali, günümüzde dünyadaki mevcut santraller içerisinde en güvensiz reaktörler arasında yer almaktadır. Hatta çoğu bilim insanı tarafından su kaynaklarına yakınlık ve fay hattı üzerinde olması gerekçesi öne sürülerek kaldırılması talep edilmiştir. Olası herhangi bir sızıntı ya da ihlalde Ermenistan çevresinde yaşanabilecek sıkıntılar nedeniyle halk protestosu ile daha önce işlevine ara vermişti fakat denetimlerde güvenlik sorunu olmadığı öne sürüldüğü için 2026’ya kadar işletilmesine izin verildi.
Bunlar gibi daha çok risklerinden bahsedebileceğimiz nükleer santral örneği verilebilir. Olası tehlikelerin böylesine farkındayken hala bu santrallerin tüm Dünya’da yaygın olarak kullanılmasının da sebepleri bulunmaktadır. Verim açısından güvenilebilir ve maliyet olarak diğer kaynaklara göre avantajlarının bulunması nükleer santrallerin tercih edilesi birer seçenek olduklarını kanıtlıyor. Ülkemizde de özellikle istenmesi, tamamı ithal edilen doğalgazın yerine nükleer santralleri elektrik enerjisi üretiminde kullanarak enerjide fosil yakıtlara ve dışa olan bağımlılığımızı azaltmak, enerji kaynak çeşitliliğini artırmak ve sonuç olarak enerji arz güvenliğini sağlayabilmek amaçlarına dayanıyor. Bu yönleri düşünülünce küçük de olsa olan o sızma riskini almak zor olmuyor.
Nükleer enerji santralleri baz yük santrali olarak kullanılıp neredeyse her an elektrik üretir ve önemli ölçüde elektrik ihtiyacını karşılar. İnşa maliyetinin oldukça yüksek olmasına karşın yakıt maliyeti oldukça düşüktür dolayısıyla ekonomik olduğu da söylenebilir. Bunların yanında sızıntı olması durumunda beraberinde getireceği büyük risklere ve yukarıda anlatılan bazı sorunlara rağmen seçilebilir bir kaynaktır.
Sonuç olarak yeterli önlemler alınması şartıyla hatta daha da geliştirilmesi durumunda ülkelerin ekonomik bağımsızlığına olan göz ardı edilemeyecek katkısı için kullanılmaya değer olduğu düşünülebilir. Daha az canlının bulunduğu bölgelere kurulması ve sıkı denetimler yapılması da riski azaltacaktır. Böylelikle maliyetine göre verimli olan nükleer santraller elektrik üretiminde büyük rol oynar.