Bir şeyin olma olasılığı, isteme olasılığı ile ters mi orantılıdır, yoksa bir şeyi arzulamanız hayatınıza çekmek için yeterli midir? Bu günümüzde de hala büyük bir tartışma konusudur. Çekim yasasına inanan biri olarak size biraz çekim yasasından bahsetmek istiyorum.
Çekim yasası, olumlu veya olumsuz düşüncelerin bir kişinin hayatına olumlu veya olumsuz deneyimler getirdiği inancıdır.İnanç, insanların ve düşüncelerinin “saf enerjiden” oluştuğu ve kişinin sağlığını, servetini ve kişisel ilişkilerini bu yöntemle iyileştirebileceği, ve hayattaki olaylarda çekici bir enerji sürecinin var olduğu fikirlerine dayanmaktadır. Çekim yasası kendinize yaşamdaki istediklerinizi çekebilme becerisidir. Bu yasayı kullanmak için kendinizi baştan yeniden yapılandırmanız lazım. Enerji gözle görünmeyen zaman ve mekan tanımayan bir akıştır. Bizler sadece madde olarak hayatta varız. Bir masa bizim için madde olarak bizim algımızda göründüğü için masadır. Aslında taşınmaz her şeyinde kendi içerisinde bir enerjisi vardır. Beden olarak her birimizde vücudumuzdan bir yayın yaparız. Bu da beynimizden yayılan çeşitli sinyaller ile eş değerde olan olay ya da durumlara ulaşır.
Çekim yasası dedikleri ve dünyada milyonlarca satılan o kitapta geçen anlatımı insanlar kendilerince kuantum fiziğine dayatmıştır fakat bu bir yalandır. Çekim yasasında inanıldığına göre, hayatta yaşadığımız her şey, bütün deneyimler, aslında düşüncelerimizin bir sonucudur. Yani eğer kanser olacağınızı düşünürseniz kanser olursunuz, eğer hastalıktan kurtulup iyileşeceğinizi düşünürseniz iyileşirsiniz ya da kaza yapacağımızı düşünüyorsak kaza yapıyoruz. Kitabın yazarı Rhonda Byrne’e göre insanın düşüncelerinin manyetik özellikleri var ve bu düşünceler belirli frekanslarda salınıyor. Bu salınımlar da evren tarafından algılanıp düşüncelerimizi gerçekleştiriyor. Byrne aynı zamanda diğer New Age düşünürleri gibi kuantum fiziğini doğruladığını iddia ediyor