Boreas’ın Gemisi-Kuzey Rüzgarları

Boreas gamsızdır. Yaptığı tüm seçimlerin ardında durur, kendisini her ne pahasına olursa olsun savunurdu. Soğuk, kaskatı çehresi ve bakışları karşısındakine poyraz gibi çarpınca onun konuşmasına pek gerek kalmıyordu bile aslında. Atılgan olmasa da cesurdu doğal olarak. Korktuğunu hiç hatırlamıyorum hatta korku duygusunu -eğer varsa-  asla dışarı vurmamaya yemin etmiş bile olabilir! İlk ışınlanma deneyiminde, yaşanması olası tüm talihsizliklerin art arda gelmesinden sonra bile soğukkanlılığını korumuştu. Uzay gemimiz parçacık-akı saldırısına uğradığında da… Saf demirden oluşuyor sanki o. Ancak meydan gelen olaylar onunla ilgili kafa yapımızı bir hayli değiştirmişti aslında. Her ne kadar öyle görünse de bu, Boreas’ın hikayesi değil. Tam aksine, benim ve yol arkadaşlarımın başından geçenlere kimsenin inanamayacağına eminim. İşte bu yüzden yazıyorum, benim efsanem ben öldükten yıllar sonra torunlarıma anlatılmalıdır. Sonuçta en yakın arkadaşınız her gün etrafında nurlarla göğe yükselmiyor, değil mi?

Şimdi muhtemelen merak ediyorsunuz, “Boreas kimdir, kimlerdendir?”. Ama size verebilecek pek açıklayıcı bir cevabım olmasa, ha olsa bu cevabı ölümlülerin beyninin anlayamayacağına eminim, bile onun bizim gibi olmadığını kesinlikle söyleyebilirim. Sadece ismiyle ilgili internet sitelerini biraz kurcalayın derim ben. Yunan Mitolojisinde kuzey rüzgarları tanrısıymış, saçmalığa bak! Peki uzay gemimize nasıl geldiğini veya uzaydaki ilk seri katliamı gerçekleştirdiğini sorarsanız ne olur? İşte o zaman sus pus kalırım, aynen önceden de olduğu gibi.

Her şeyden önce, size gemiyi anlatmalıyım değil mi? Gemi bir ana odadan, üç yatakhaneden, bir bozon parçacığı odasından, iki kokpitten ve son olarak ikisi yakın mesafe odaklı olmak üzere 6 parçacık-akı silah bölmesinden oluşmakta. Bu silah bölümlerinden biri önceden belirttiğim gibi yok edilmişti. Senelerdir kaldığımız istasyonda tam evimizdeymişiz gibi hissetmiş iken bir anda olanlar bize olduğu kadar Dünya’daki üslere de panik yaymış olmalı ki düzenli aramalar yapılıyor.

Dünya için 29 Şubat 2024 gününün sabah saatlerinde uzay istasyonumuzdan bir muamma vuku buldu. Güneşi arkamıza yani güneyimize aldığımız sırada bir ölüm meydana geldi. Şüpheli bir ölümdü bu, kara meleğin ziyaretinin ardından hiç pabuç izi bırakılmamıştı çünkü. Kim varsa seferber olup suçluyu aramıştık. Hepimiz farklı sokaklardan aynı caddeye vardık kısaca: “O”. Dünyada bir ilk gerçekleşmişti. Teknik olarak uzaydayız ama bu öyle bir şeydi ki her “çıt” sesinde yüreğimiz ağzımıza geliyordu. Günler geçti. Haftalar, aylar, yıllar… Alışmıştık Helena’nın kara bahtına. Alışmıştık yeni korku dolu hayatımıza. Ama kim bilebilirdi ki Helena’nın zincirin ilk parçası olduğunu?

Biz bilemedik, 4 yıl sonra en yakın arkadaşımı bu trajediye kurban verdim. Işık aynı açıdan vururken bir karabasan çöktü. Bozon parçacığı odasının ortasında bir ceset… Kemiklere işleyen bir soğuğun içinde beni teselli etmeye çalışıyorlardı ama nafile. Örüntüyü fark ettim, herkes fark etti. Sorumlusunun kim olabileceğini gayet iyi biliyorduk, ya da bildiğimizi sanıyorduk. Çünkü bu saatten sonra işler o kadar karışmıştı ki “Tanrı bilir.” ifadesini bile şüpheyle kurmak zorunda kalıyordum. Zaman gösterecekti artık ne olacağını. Sadece ölmemek için dua edebiliriz. Bir sorun daha var: Hangi tanrıya?

 

(Visited 99 times, 1 visits today)