Güneşin gözümü acıtmasıyla yeni bir güne “merhaba” dedim. Atıştırmalık bir şeyler yiyip işe gitmek için hazırlanmaya başladım. Yeni ütülediğim ameliyat önlüğümü ve beyaz ayakkabılarımı giydim. Bugün önemli bir ameliyatım var ve iki gündür ona çalışıyorum. Ameliyatın başarılı geçme olasılığı yüzde 70 ve bugünkü ameliyatım da başarılı geçen ameliyatlardan biri olacak. Bir yandan bunu düşünürken diğer yandan da evden çıkmak için hazırlanıyordum. Son olarak ameliyat gözlüğümü de çantama koydum.
Ihlamurların mis kokusunu nefesimin son raddesine kadar ciğerlerime çekerken bugünün ne kadar umut dolu bir gün olduğunu ve dünyanın bugün bir ayrı güzel geldiğini düşündüm. Birkaç aydır başhekim konumunda çalıştığım bu hastanede bugün ilk ameliyatımı yapacaktım ve işte karşımdaydı o bembeyaz boyasıyla güneş ışığını gözüme yansıtan hastane binası. Hastaneden içeri adım atarken her gün olduğumdan daha bir heyecan doluydum bugün. Personellere özel olan asansöre kartımı okutup bindim ve 5 numaralı düğmeye bastım. 5. kata geldiğinde açıldı asansörün kapısı ve hemen asansörün karşısındaki bekleme koltuklarında bugünkü hastanın annesi ve babası oturuyordu. Benden bir açıklama bekledikleri kesindi. Apar topar ameliyat etmek için çağırdığım çocuklarının son durumunu merak etmeleri gayet normal bir şey. Aslında olay şöyle gelişti bu hasta gibi bir çok çocuk hastayı ameliyat etmek için özel olarak yıllarca eğitim almış bir doktorun ameliyatlarını yaptığı hastaları art arda kaybetmesiyle, yakın arkadaşlarından olan bir doktor da dahil olmak üzere birçok hemşire ve teknisyenden doktor hakkında şikayetler aldım. Bazı şikayetler çok abartılı gelse de herkesin yakın tarihlerde aynı kişi hakkında benzeri şikayetlerle gelmesi ve üstüne üstlük şikayet edilen doktorun ameliyat ettiği hastaların vefat ediyor olması bir tesadüf olamazdı. Ben de bunun üstüne CEO`nun da isteğiyle doktora istifa vermesi için bir e posta yazdım. Ertesi gün istifasını verdi ve akşamında hastalarından biri İran`dan geldi. Acil ameliyat edilmesi gereken bu hasta için sevk işlemleri başlattık ancak iki gündür ses seda yoktu. Giden doktorun yerine ilan da verdik ancak yeni doktor gelmeden bu hasta ameliyat edilmeli. Aynı dalda uzmanlık yaptığım için şimdi meslektaşımın yerine o ameliyata şimdi ben gireceğim. Tek bir sorun var o da ameliyatın başarılı geçeme ihtimalinin düşük olması. Ne kadar dalımız aynı olsa da o bir de bunun üstüne çocukların üzerine yoğunlaşmış ve bu konuda gayet tecrübeli. Birazdan gireceğim ameliyat için bu kadar heyecanlıyken hastanın ailesine de ne diyeceğimi bilmiyordum. “Doktorumuz korona oldu, acil bir hasta olduğundan dolayı onun yerine ameliyata ben gireceğim.” deyiverdim bir anda. Ameliyat odasına yürürken kalbim daha da hızlı çarpmaya başladı. Ameliyat odasına girdim ama ortada kimse yoktu. Erken mi geldim diye düşünürken saate baktım ve planladığımız saate sadece 10 dk kaldığını fark ettim. Normalde ameliyat odasının çoktan hazır olması gerekiyordu sonuçta doktor beklenir, hastanın çoktan hazırlanmış olması gerekiyordu. 10 dk daha beklemeye karar verdim. 10 dk geçti gelen giden yok, 15 dk bekledim yine kimse yok, 20 dk oldu, 25 dk oldu, 30 dk oldu kimse gelmeyince hastanın yanına yoğun bakıma çıktım. Bir de ne göreyim hastanın başında hemşireler muhabbet ediyor. Beni görünce ayağa kalkıp “iyi günler hocam bir sıkıntı mı var” dediler. O an ne kadar uzun zamandır bu kısma gelmediğimi fark ettim. “Ameliyat var, bunun bilgisini vermiştim aslında ama hastayı daha hazırlamamışsınız üstelik 30 dk önce için planlamıştım.” dedim. Bunun üstüne “Hocam ameliyatı siz mi yapacaktınız pardon biz Adal Hocanın yapacağını sanmıştık .” dediler. “Ben ya da Adal Hoca, ne fark eder? Ameliyata zamanında hazırlanmak sizin sorumluluğunuz.” dedim. “Haklısınız hocam.” dediler. “Siz hep böyle mi yapıyorsunuz Adal Hocaya?” diye sordum. İlk başta duraksadılar ve “Yusuf hoca Adal Hocanın ameliyatlarına geç girmemizi söyledi, onun ameliyatlarının ortasında ayrılıp Yusuf Hocanın ameliyatlarına gitmemiz için bize ücret ödedi.” dediler. Bunun üzerine niye Adal Hocanın hastalarının bu aralar vefat ettiğini ve neden herkesin hep bir ağızdan aynı şikayetlerde bulunduklarını anladım. Adal Hocayı haksız yere istifa ettirmiştim ama neden bana hiçbir şey söylememişti? Hemen danışmayı arayıp Adal Hocayı aramalarını ve hastaneye çağırmalarını söyledim. 10 dk sonra danışamadan gelen çağrı üzerine Adal Hocaya ulaşamadıklarını ancak eşinin Adal Hocanın iş başvurusu için Amerika`ya gideceğini ve şu anda havaalanında olduğunu öğrendim. Olaylar çok hızlı gelişti kendime geldiğimde havaalanındaydım. Amerika`ya kalkacak olan uçak daha gelmemişti kafeteryanın oradadır diye düşündüm. İşte Adal Hoca gözüme çarptı en sondaki masada tek başına oturuyordu. Hemen yanına gidip yanlış bir anlaşılma olduğunu ve geri gelmesini söyledim. ilk başta anlamadı. Sonra ben olayı anlatınca olayın hiç de öyle olmadığını ve bana birçok kez e posta ile durumu bildirdiğini ancak benim hiç birine dönmediğimi söyledi. Bana ondan hiçbir e posta gelmediğini söyleyince o da inanamadı olanlara. Hemen sekreterimi arayıp Adal Hocadan herhangi bir e posta gelip gelmediğini sordum sekreter bir dakikalık bir duraksamadan sonra “Üzgünüm hocam ama Adal Hocadan gelen e postaları Yusuf Hoca size göstermememi istedi.” dedi. Bunun üstüne ” Sen beni mi dinleyeceksin yoksa Yusuf Hocayı mı?” dedim ve yüzüne kapattım.
Atalarımız “meyvesi olan ağaç taşlanır” diye boşa dememişler. Bir doktor hem de meslektaşları tarafından mobbinge uğrayıp ülkesini bile terk etme boyutuna gelebiliyorsa başarılı olan insanlar hakkında yapılan yorumları iki kere düşünmek lazım. Madalyonun arka yüzünün de olduğunu unutmamalı