İstekler ve hayaller. Dualar, manifestolar, büyüler, ayinler, dilekler, çaputlar, hedefler ve çok daha fazlası. İnsanın ömrünün çoğunu bir şeyi kovalayarak geçirmesi bize bu taktiklerin neden var olduğunu gösterir. Burç yorumları, “Sır” gibi kitaplar, suyun hafızası, çakralar ve yoga; hepsi ve hepsi insan şu küçük ömründe bir şeylere ulaşabilsin diye. Peki, gerçekten evrenin bir hile kodu var mı ya da bütün bu istekler aleyhimize mi işliyor?
Meşhur mu meşhur Murphy Kanununu ekmeğe sürülen reçel olgusuyla hatırlıyor olabilirsiniz. Bu bahsi geçen ekmek her zaman reçelin olduğu taraf aşağıya bakacak şekilde yere düşer. Siz tam tersini beklersiniz ancak olan çoğunlukla reçelin yere yapışmasıdır. Dolayısıyla bu kanun der ki “Bir şeyin olma olasılığı, isteme olasılığı ile ters orantılıdır.”. Bardağın dolu ve boş kısmına bakarsak bu önerme, boş kısmının siz onu dolu istediğiniz için boş olduğunu söyler. Bardağa boş tarafından bakmak daha mı iyimser acaba?
Bunun tam tersi ise enerjilerle açıklanır: “Evrene göre kural yoktur. Bir şeye şimdi sahip olduğunuzun hislerini sunarsanız evren de buna yanıt verir.”. Bir tık şizofreniye kayabilecek bu Çekim Yasası ise çoğu kişi tarafından benimseniyor. Daha tanrı kavramı üzerinde ufacık bir birlik sağlayamayan ateist, Müslüman, deist, Yahudi, Hristiyan ve agnostiklerin aynı çatı altında toplanması cidden iç ısıtan cinsten bir tablo. Dileklerin daha kolay gerçek olma fikri herkese mucizevi gelmiş olsa gerek.
İki seçenek arasında kalan ortalama bir insan hayatında beklenenlerin olması için nasıl bir yol izlemelidir?
Şu bir doğrudur ki pozitif ve negatif davranışlarımız çevremizi etkiler. Eğer bir istek hakkında olumlu düşünürseniz bu durumun olumlu bir sonuç doğurması muhtemeldir. Ne ekersen onu biçersin. Ancak evrenin bütün bu olanlara bir yanıt oluşturduğu söylentisi akıllarda soru işareti uyandırıyor. Eğer gerçekten evrende kural yoksa bu yanıtın düzensiz ve rastgele olduğu söylenebilir. Tıpkı deniz dalgalarının yüzeyde toplanarak sakin veya dalgalı bölgeler oluşturması gibi. Eğer dalgalar kuralsızsa yapılan pozitif bir müdahale kesin bir sonuca ulaştırmayacaktır.
Keza aynı şey Murphy Kanunu için de söylenebilir. Hepimizin kötü yol ayrımları vardır. En basitinden, her dışarı çıkmaya karar verdiğimizde yağmur yağmasıdır. Bu, olasılıklar dâhilinde küçük bir alana düşer. Alanın küçüklüğü kanunu doğru kılabilir. Fakat insan beyninin kötü olayları daha net hatırlamak gibi bir alışkanlığı olduğunu da unutmamak gerekiyor. Üç kereden ikisinde yağmur yağdıysa bu insana ezici bir çoğunluk gibi görünebilir.
Çekimlemek hayata pembe gözlüklerle bakmaksa Murphy ile düşünmek at gözlüğüyle bakmak demektir. Sırf siz istediniz diye bir şey olmaz. At gözlüğüyle bakmak ne kadar görüşünüzü kısıtlasa da pembe gözlükler gibi sahte bir dünya göstermez. En kötüsünü beklemek demek aynı zamanda en iyi ihtimali de bilmek demektir. Ekmek yere reçel üstü düşerse bir dahakine elinizle tutarsınız belki. Ya da o da tepetaklak olur, Murphy bu canım sağı solu belli olmaz!