Günümüz toplumunun ne olursa olsun vazgeçemeyeceği, zamanla kendisiyle bir olmuş ve sonsuza dek iz bırakacak kadar derine yerleşmiş bir bağımlılığı vardır. Kendini övme bağımlılığı. Birçok insanın sahip olduğu berbat yaşam şartları göz önünde bulundurulursa, övündüğümüz bu iyilikleri yapmakta pek başarılı olmadığımız çok açık ortada. Ancak kalbimize bir nakış gibi işlemiş bu narsisizm kendimizi bir şekilde en üstün ırk, en şefkatli canlı olarak görmemize neden oluyor. Bizi öyle yükseltiyor, öyle yüceltiyor ki istediğimiz her şeyi yapmaya hakkımız olduğu yanılgısına kapılıyoruz. İnsanların nasıl yaşaması gerektiğine bu kadar rahat karar verirken de vicdanımızı susturan bu yücelik oluyor.
Bir toplum olarak yaşayabilmemizi sağlayan, yazılı olmayan kurallar bütünü vardır. Adam öldürmemek, hırsızlık yapmamak gibi basit şeylerdir bunlar, herkesin kafa yorarak yanlış olduğu sonucuna ulaşabileceği durumlar.Biraz daha derine inince etik değerler olarak adlandırdığımız kurallar bütününe ulaşırız. Genelde her toplumun kendine ait bir etik kurallar bütünü olsa da, kişinin bireysel özellikleri bu noktada devreye girer. Bireyin yetiştirilme şekli, sahip olduğu düşünceler ve davranışları; ait olduğu topluma çok ters düşecek davranışlarda bulunmasına sebep olabilir. Kısaca etik kurallar herkesin uymasının beklenildiği, ancak aksi bir durum gerçekleştiğinde insanların gözlerini dikip yargılamaktan başka bir şey yapamadığı durumlara yol açar.
Etik kurallar yazılı değildir, insanların sağduyularını kullanarak nasıl davranmaları gerektiği konusunda eriştikleri sonuçlardır. Bu nedenle ufak farklılıklar gözlense de köküne inildiğinde etik kurallar evrenseldir. Doğruluk, dürüstlük, saygı gibi en temel etik değerler her toplumun ve kültürün önemli bir parçasıdır. Ancak bunlara gerçekten uyan, saygı gösteren insan sayısı pek azdır. Zaman geliştikçe etik kurallar kaybolmaya, yerini yenilerine bırakmaya mahkumdur. İnsanlık her şeyi işine geldiği gibi değiştirmeyi asla bırakmayacaktır.
Demem o ki, dünyayı yaşanamayacak hale getiren, barışı bozan sahip olduğumuz farklılıklar değil; bu farklılıklara duymamız gereken saygıyı içimizde barındıramamamızdır. Sonuçta saygı da etik bir değer değil midir? Evrensel bir kurallar bütününe sahip olmak dünyayı daha yaşanabilir kılmaz. Çünkü hareketlerimiz ne kadar kısıtlanırsa kısıtlansın, uymamız gereken kural sayısı ne kadar artarsa artsın bu düzeni bozmaya çalışan insan sayısı da o kadar artacaktır. Genelde yanlış tanımlanan bir terim olan özgürlük, bu tip insanların kalbinde yanlış yer edinerek onları başkalarına zarar vermenin özgürlük olduğuna ikna edecektir. Dünyayı yaşanılabilir kılmanın yolu etik değerlerimizi evrenselleştirmekten değil, daha birkaç basit kurala uyma yeteneğinden yoksun insanların sahip olduğu zihniyeti değiştirmekten geçer.