Son zamanlarda ülkemizde artan gelir eşitsizliğinin sonuçlarını görmekteyiz. Bir yandan yükselen lüks binalar, bir yandan uzayan gıda kuyrukları… Birçok çalışan; emeklerinin karşılığını alamadığından yakınmakta, protestolar düzenlemekte, yerine göre grevler yapmaktalar. Buna karşılıksa büyük oranda devlet ya hiç ses çıkarmamakta ya da bu eylemleri haklı bulduğunu belirttiği halde kaynağındaki problemi çözmeye yönelik olarak hiçbir girişimde bulunmamakta. Buna karşılık sendikaların sesleri yükselmekte ve gelir eşitliğine dair olan fikirlerini daha yüksek haykırmaktalar. Peki, gelir eşitliği neden bu kadar önemli?
İlk başta gelir eşitsizliği kavramını açıklayalım: Gelir eşitsizliği basitçe insanların verdiği emeklerin karşılığını adil ve hak edildiği şekliyle alamamaları olarak tanımlanabilir. Gelir eşitliği ise insanların başlangıç fırsatlarına bakmaksızın çaba harcayarak geldikleri yere verdikleri emeğe göre adalet duygusunu tatmin edici bir şekilde gelir elde etmeleridir.
Gelir eşitliği çok önemlidir. Çünkü gelir eşitsizliğinin olduğu ülkelerde yukarıda da bahsettiğim olaylar eninde sonunda gerçekleşmekte ve buna bağlı olarak halkta genel ve derin bir mutsuzluk durumu ortaya çıkmaktadır. Gelir eşitsizliğine örnek bir ülke olarak kendi ülkemiz olan Türkiye’yi veya Güney Afrika Cumhuriyeti’ni örnek gösterebiliriz. Hepimizin de bildiği üzere her iki ülkede de halkta genel bir mutsuzluk ve yaygın bir şekilde ülkeyi terk etme isteği bulunmakta. Öte yandan Norveç, Finlandiya gibi gelir eşitliğinin yüksek olduğu ülkelerde ise mutluluk oranları oldukça yüksek ve bu ülkeler sırf bu nedenle göç almakta.
Gelir eşitliğiyle ilgili bir o kadar önemli ve ilginç bir veriyse Azerbaycan gibi eski sosyalist ülkelerde gelir eşitliğinin bir kısım diğer ülkelere göre daha yüksek olmasıdır. Bunda komünizmdeki gelir dağılımının devlet kontrolü altında iş gücü göz önünde bulundurularak yapılıyor olması yatıyor olabilir.
Benim fikrime gelirsek; bütün bu verilere göre kanaatimce gelir dağılımının devlet tarafından, iş gücüne ve harcanan emeğe bağlı olarak yapılması gelir eşitliğine daha yaklaşılmasını sağlayacaktır. Zira geçmişteki devrimleri incelediğimiz zaman bunların neredeyse hepsinin gelir eşitsizliği nedeniyle ezilen halkın içinde bulunduğu duruma artık bir başkaldırması sonucu gerçekleştiğini görmekteyiz. Buna en güzel örneklerden biri tabi ki 1789’daki Fransız İhtilali’dir. Fransa’da fakirlik içinde yaşayan halk, ayrıcalıklar içinde yaşayan ve halkın diğer kesimlerini sömürerek çalışmadan önemli servetler edinen soylular sınıfının lüks hayatları gördükçe tepki göstermeye başladı ve herkesin eşit olduğu bir ülke hayaliyle kraliyeti devirerek Fransa Cumhuriyeti’ni kurdu.
Kısaca toparlamak gerekirse; gelir eşitliği halkın refahı için olduğu kadar yaşanan toplumun huzur ve güvenliği için de çok önemli bir konudur. Gelir eşitsizliğinin yaşandığı ülkelerde halkta genel bir umutsuzluk vardır. Bu durum halkın gelir eşitliğinin daha yüksek olduğuna inandığı ülkelere göç etmeye çalışmalarının yanında iç savaşa kadar varabilen kargaşalar çıkararak söz konusu durumun sorumlusu olarak gördüğü mevcut yönetimi devirmeye bile çalışmasına neden olabilmektedir. Öte yandan gelir adaletinin olduğu ülkelerde aynı zamanda halkın refah seviyesi daha yüksektir. Gelir adaleti Finlandiya gibi ülkelerin yanı sıra Azerbaycan gibi eski sosyalist yönetime sahip ülkelerde de diğer ülkelere göre daha yüksektir. Gelir eşitsizliği geçmiş zamanda birçok devrime ve iç savaşa yol açmıştır. Bu yüzden kanaatimce gelir dağılımı devlet tarafından harcanan emek ve iş gücüne göre adil bir şekilde dağıtılmalıdır.