Eğer daha önce “Interstellar” filmini izlediyseniz ya da “Bir şeyin ters gitme olasılığı varsa, ters gidecektir.” veya “Olmuyorsa zorlayın, kırılırsa zaten değişmesi gerekirdi.” gibi yargılarla karşılaştıysanız, Murphy Kanunları konusunda bir fikir edinmişsinizdir demektir. Murphy Kanunları’nın temeli ise şu yargıya dayanır: “Eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar doğuracaksa; kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir.”
Birçok cümlesini gündelik hayatımızda sıkça kullandığımız ama gerçekliğini kestiremediğimiz namıdiğer “Edward J Murphy” 1940’lı yıllarda Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri’nde roketler üzerine çalışmakta olan çok önemli bir mühendisti. İşinden dolayı birçok ölçüm yapması gerekiyordu. 1940’lı yılların sonuna doğru “MX981” adlı bir araştırma projesinde görev aldı. Amacı insan vücudunun g-kuvvetine yani ivmelenmeye dayanıklılığını ölçmekti. Araştırma sırasında ölçülen verilerin doğruluğu hakkında birçok tartışma yaşandı. Deneylerden birisinde gönüllü bir doktorun üzerine 16 değişik noktaya akselometre takılması gerekiyordu. Sensör, bir yapıştırıcı ile ancak iki türlü takılabiliyordu ve birisi 16 sensörün tamamını yanlış takmayı başarmıştı, Bunun üzerine Murphy, daha sonra kanun olarak öne sürülecek ilk cümlelerini bir basın toplantısında açıkladı. “Eğer onun bir hata yapma ihtimali varsa, kesinlikle yapacaktır.” sözlerini kullanarak asistanlarında kabahat buldu. Bu andan itibaren mühendislik camiyasında “Murphy Kanunları” yayılmaya başladı. İlk başta uzay mühendisliğinin çevrelerinde kendini gösterirken bir süre sonra kendine popüler kültürün içinde de yer buldu.
Peki bu kanunları duyuran kişi sizce kim? Denek olarak kullanılan doktor. Dr.Stapp olarak tanınan kişi “Murphy Kanunları” dediği zaman aslında olası bütün kötü sonuçları da bilerek yani farkında olduklarını belirtmek istedi. Her daim iş başında olacağını bilmek aslında başarısızlık gibi bir sonuçtan kaçmanın yoludur. Anlayacağınız üzere Murphy’nin kanunları, “Aman zaten olacaktı.” diyerek işi yarıda bırakmak yerine hataları önlemeyi hedefleyen stratejilerdir.
“Marcus Aurelius” gibi birçok felsefeci aslında yıllar yıllar önce bu stratejiye bir isim bile vermiş, “Premeditatio Malorum” Sözlük anlamı “Kötülüğü Tasarlamak” veya “Kötüye hazır olmak”tır. Aslında birçoğumuzun hep içinde bulunduğu bir durum. Eğer kendinizi en kötü duruma hazırlarsanız ya onunla karşılaşırsınız ya da daha iyi bir armağan ile. Negatif düşüncelerin de beklenmedik, sürpriz sonları olabilir. Her birimiz, bir şeyler planlarken hep sorarız. “Neler kötü gidebilir?” Bu tip soruları olayların sonunda sormak yerine başında yani “Pre” kısmında sormak daha mantıklı değil mi? Yaşanabilecek her olasılığa psikolojik olarak kendimizi hazır hissedersek bu sefer beklentilerimizi de irademiz ile kontrol edebilmeye başlarız. Cümlemin altında yatan anlam kesinlikle kötümser olmak ve hep negatif düşünmek değil. Fakat insanoğlu iyimserliğin ölçütlerini doğru tartabilmeli.
“Yanlış yapmamın sebebi nedir?” diye kendine soru yönelten felsefeci “Epiktetos” kısa zaman içinde hatasının bilgisizliğe dayandığını açıklar. Murphy adını duyunca aklımıza hep olasılığı düşük olan durumlar gelmemeli. Çünkü yıllar önce ortaya atılan cümleler şu an bizi hata yapmamak için bilgilendiriyor. Sürekli kullandığımız o cümle, “Bardağın dolu tarafına bak.” Bardağın dolu tarafına bakmak bize sevinç getirecektir elbet. Asıl olay, o bardağın bir de boş tarafının olduğunu algılamakta yatıyor.
Dr.Stapp şu an ne yapıyor biliyor musunuz? Hani şu kanunları ortaya çıkaran denek. Murphy’nin deneyleri gibi yapılan risk taşıyıcı deneylerde insan yerine kullanılması için kuklalar yapıyor. Bardağın boş bir kısmının olduğunun bilincinde ve gözle görünmeyen gazın yerini doldurmak için önlemler alıyor.
Bardağın boş tarafını doldurmak sadece bizim elimizde…