Yıl 2083, yüzyıllardır değişmeyen dünya düzeni tek bir buluşla yerle bir olmuş, ülkeler birer birer iflas bayraklarını çekmiş ve artık yönetim sadece tek bir kişinin elinde. Philip McQueen’nin yarattığı bu yepyeni dünya, evreni içinden çıkılamaz bir kaosa sürüklemiş ve ardından atalarımızın yaptığı art arda hatalar domino taşını iten o güç olmuştu. Bir taş bütün taşlara mâl olup geride enkazdan başka hiçbir şey bırakmamıştı. McQueen, içinde bulunduğumuz dünyadan tamamen bağımsız ütopik bir dünya yarattığını, içinde her insanın eşit ve hür olarak istediği her şeyi yapabileceğini 2030 yılında vaat etmişti. Bu vaatten sonra bu fikre deli saçması gözüyle bakan insanlar ise sokaklara dökülüp eylem yapmış ve sonu epey kanlı bitmişti. Beynimize takılacak bir çip yardımı ile “Oasis” adını koyduğu evrene gidebileceğimizden ve bu çipi ücretsiz olarak insanoğlunun yararına sunacağından bahsedip canlı yayında kendisinde deneyerek bütün vaatlerini detaylıca atalarımıza kanıtlamıştı. Öyle ki; bu ispat tamı tamına bir ay sürmüş, her detayı bütün kanallarda ve internette eş zamanlı olarak yayınlanmıştı. Philip McQueen, böylece başta bu ütopik fikre hiç inanmayan insanlar da dahil olmak üzere bütün insanlığın kalbini çalmış ve insanoğluna bu zamana kadar gelen en büyük kahraman ilan edilmişti. Philip McQueen insanların gözünde ikinci bir tanrı yerine konuluyorken bu onun yararınaydı fakat bu durum devletler için tam tersiydi. Çünkü McQueen’nin yeni bir evren yaratması demek, ülkelerin teker teker iflasını duyurması demekti. Teker teker iflas bayraklarını çeken devletlerle birlikte bütün evren geriye dönülemez bir değişimin içine girmişti ve bundan sonra insanoğlunun kaderi koca bir belirsizlik çıkmazına sürüklenmişti.
McQueen’nin vaat ettiği üzere dünyanın işleyişini kökten değiştirecek olan çipler dağıtıma çıkarılmış ve insanlar heyecanla çiplerini takmışlardı. Öyle ki, insanoğlu hiç bu kadar kendi elleriyle hayatını kelepçelemeyi arzulamamıştı.
Kısa bir süre içerisinde dünyanın eski düzeni ve gerçeklik algısı tarihin tozlu sayfaları arasında yerini almıştı. Gerçek dünyamız tamamen yok olmuş ve insanlık uyutularak çipler aktif hale getirilmişti. Artık dünya yoktu ve yerini Oasis almıştı. Ve akabinde, Philip McQueen’nin vaat ettiği ütopik sistem tam da herkesin istediği gibi işlemişti. Herkes sahip olmak istediği bedeni Oasis’te bulmuş ve kendilerine yeni bir isim koymuşlardı. Yeni isimleriyle birlikte her insan hayatına yeniden başlama şansı bulmuştu.
Ne yazık ki, insanların hayalleri sadece altı ay boyunca gerçekleşmişti. McQueen, güç ihtirasına sahip çıkamamış ve gözü güçten başka hiçbir şeyi göremeyen bir adama dönüşmüştü. Elindeki gücü yanlış ameller uğruna kullanmış ve insanlara sunduğu ütopik düzeni kendi arzularıyla başa çıkamadığı için tek celsede yıkmıştı. Yerine şu an içinde bulunduğumuz katman sistemini kurmuş ve insanları da kendi gibi güç yarışına sokmuştu. İnsanların kendi elleriyle taktığı çip onlara ütopik bir dünya vaat ederken, köleliğe sürüklemişti. Başta Philip McQueen gücü yönetiyorken, şimdiyse güç McQueen’i yönetiyordu. Bunca geçen zamandan sonra bile insanlarda değişmeyen tek yegane özellik hala kötülüktü.
Ben I. katmandan Sheila Evans. İçinde bulunduğumuz I. katmanda yirmi beş yaşına kadar yaşayabilen insanlar şanslı sayılıyor. Fakat ben; tüm Oasis’teki en yaşlı kişiyim, öyle ki evrenin böylesine bir kaosa sürüklendiğini en ön sıradan izlemiştim. Her katman kendisinden bir önceki katmandan çok daha iyi şartlarda yaşamını sürdürüyor. Yedi katmandan oluşan bu sistemin başında Philip McQueen’nin varisi Robert McQueen bulunuyor. Oasis’in yönetici koltuğunda oturan Robert McQueen, tüm insanlığı ilgilendiren kararları sadece kendisi alıyor ve kimsenin giremediği yerlere erişimi olan tek kişi. Katman sisteminin en yüksek mertebesi olan VII. katman sadece McQueen’lere, yani Kraliyet ailesine özel ve halktan kimsenin yükselmesi mümkün değil. VI. katmanda yöneticinin yardımcıları ve sistemin yandaş bakanları bulunuyor. IV. ve V. katmanda burjuvalar, III.’de iyi eğitim alan işçiler, II. katmanda sistemin pis ve ayak işlerini yapanlar ve I. yani benim de içinde olduğum katmanda ise köleler bulunuyor. Muhafızların merhametine kalan insanlar, pazardan bir elma dahi çalsalar bunun bedelini alınlarına atılan birer kurşunla ödüyorlar. Halkın sadece yüzde ikisi iyi şartlar altında, diğerlerinin adını dahi bilmediği yerlerde kalarak günlerini gün ediyorlar. Bizim dünyamızda iki tür insan vardır; gerçeği bilmek isteyenler ve acımasızca katledilenler, diğer yanda ise bu yalanın adaletli olduğuna inanmak isteyenler ve inananlar.
Bu mektubumu, eğer ki bir gün Oasis’in son bulup gerçek dünyamıza dönerseniz diye gelecek nesillere yani sizlere miras bırakıyorum. Sizler gözü kapalı büyümeyin ve karşınızda kim olursa olsun korkmadan demokrasiyi koruyun. Çünkü bizler, başımıza daha kötü ne gelebilir diye düşünürken hayat bize sürekli daha da kötülerinin olabileceğini en ağır yollarla öğretti. Hayatımda olanak vermeyeceğim durumlar birer birer başıma geldi. Yıllar önce birisi bana böyle bir şeyin olacağını söyleseydi imkansız der, güler geçerdim. Sizler, gözü kapatan o elleri kesip atın ve karşınızda kim olursa olsun korkmadan demokrasiyi koruyun. Bir tutam özgürlüğü tadabilmenin umuduna tutunarak terk ediyorum hayatımı. Sevgilerimle…