Nefes nefese girdiğim sokak arasındaki badanası soyulmuş binanın duvarına sırtımı yasladım. Ellerimi dizlerime koyup hafif eğik bir pozisyonda soluklarımın düzene girmesi için kendime birkaç dakika verdim. O sırada da sırtımdaki ağır sırt çantasını yere ayaklarımın dibine bıraktım. İlk durduğumdaki halime kıyasla düzene giren soluklarımdan sonra yorgun kaslarımı görmezden gelerek başımı sokak arasından dışarı uzattım temkinli bir şekilde.
Görünürde kimseye rastlamayınca yüzümde sinsi bir gülümseme oluştu. İçimden kendimi tebrik ettikten sonra yere bıraktığım çantamın içerisine sıkıştırdığım pamuk ve ipekten yapılma elbiseyi aldım. Şuanda üzerimde duran yırtık ve yer yer sökülmüş kazağı ve çamurlu pantolonu çıkartarak çantadan aldığımı giydim ve eski kıyafetleri en yakın çöp konteynırına attım. Bugün zenginlerden topladıklarımı en kısa zamanda saklayacağım yerden çıkartıp diğer tarafta yaşayanlara dağıtmam gerekiyordu, beni bekliyorlar.
Derin bir nefes alarak arka kapıyı maymuncuk yardımıyla açarak her yerinden şatafat fışkıran mağazaya girdim. Deneme kabinlerinin olduğu koridora sessizce sızdığımda en sondaki depo odasına girdim. Yerdeki karolardan sağdan beşincinin yanına vardığımda sertçe ayağımı yere vurduğum ve parkenin ucu oturduğu yerden çıktı. Çantamın içindekileri bu ufak ve gizli yere doldurduktan sonra parke parçasını çıkarttığım yere geri koydum ve depodan aldığım yere fırlattım. Deponun ufak camını açıp kendimi dışarı sarkıttım, üst kattaki tırabzana tutunduktan sonra da kendimi yukarı doğru çektim ve sonunda başladığım yere geri gelebilmiştim. Koltukta biraz daha dinlendikten sonra odadan çıkarak altın tozları ile bezenmiş sarmal merdivenden alt kata indim.
Kapıya yaklaştığımda mağazanın müdürü koşarak geldi ve ben kapıdaki parlak siyah arabaya binene kadar yanı başımda bana eşlik etti. Araç çalıştı ve kentin dingin sokaklarında ilerlemeye başladı. Bu koca kent ikiye bölünmüştü yıllar önce kocaman kalın bir duvarla. Duvar insanların sosyal statüsüne göre ayrılmaktadır. Diğer taraf kentin ışıltılı hayatına hizmet etmekte yaşamlarını sürdürebilmek adına.
Aslında bu dış görünüşte şatafatlı, modern, pahalı, kıymetli kent içten içe sınıfsal ayrım ile çürümekte ve hiçbir insan evladı bu düzene baş kaldıramıyor. Herkesin tek korkusu dünyada kalan son kara parçasını yok olması. Bütün dünyayı kasıp kavuran o savaştan sonra geriye ufacık bir kara parçası ve her toplumdan bir avuç insan kalmıştı. 50 yıl önce birisi bana böyle bir şeyin olacağını söyleseydi imkânsız derdim. Herkesin düzeninin bu kadar bozulabileceğine ve yok olacağına ihtimal dahi vermezdim ama olmuştu, insanlık dünyayı da yok etmişti.