İnanışlar bir toplumun temelini oluşturabilir, insana umut verebilir, her türlü sonuca dönüşebilir. Bir inanış insanın o fikre bütün kalbiyle inandığını sanmasıdır. Sanmasıdır çünkü bir saniye içinde bile değişebilecek şeylerin haddi hesabı yoktur. Şu an inandığımız bir şey bir hafta sonra tüm önemini yitirebilir. Aynı zamanda beş katı bir sevgiye de eşit gelebilir. Nasıl çalıştığıyla ilgili birçok teori olmasına karşın benim şahsi kanaatim insanın güvenebileceği soyut bir limana ihtiyaç duyması. Bu liman bir din olabilir, bir insan olabilir ve bir hayal olabilir.
İnanışlar herkese göre değişiklik gösterse de temelinde hep aynı sebep sonuç ilişkisi yatar. Zor bir günde dayanacak bir sırttır. Bazen ise gerçeklerden kaçmak için kullanılan sınırdır. Kimsenin onu yargılamayacağı bir paralel evren. Bazı insanlarsa tüm dünyanın onlara karşı çıkmasına rağmen daha da sıkı sıkıya bağlanırlar o inanca.
Herkesçe ilk akla gelen dinler tabi. Dinler yüzyıllardır insanların ilgisini çeken bir konu olmuştur. Dinler insanlara bir şeyin parçası olma imkânı verir. Çok daha büyük bir şeyin… Ancak kimse bunun nelere sebep olabileceğini düşünmez. O kadar körü körüne bağlanılan inançlar vardır ki kölelik midir özgürlük müdür belli olmaz.
Bir taraftan bakınca insanın güçlü inançlarının olması onu daha güçlü yapar. Yoldaki bir taş onu rahatsız etse de inançlarına göre toparlanmak onun için daha kolaydır. Bir inançlar bütünüdür buna sebep olan, hatta bir inanç sistemi. Bu da onları daha cesur yapar. Çoğu başarılı lider ve katillerin güçlü nedenleri ve rutinleri vardır. Yani bir inanç insanı iyi yapmaz sadece kendini kandırmasını kolaylaştırır.
Öte yandan insan bir şeye bu kadar güvenirse bu güvenin sarsılmasından kolay kolay iyileşemeyecektir. Ona o kadar bağlıdır ki diğer bütün güzellikleri kaçırır. Bunu fark etmek ise daha acı verici ve hayal kırıcıdır. Büyük bir pişmanlık hali ve ardından dank eden umutsuzluk… Bu inatçı birinin başına gelirse o inanca eskisinden daha büyük bir tutkuyla bağlanabilir.
Tutsaklık önündekini görmek, görmemek ama yine de ulaşamamaktır. İnsanların yaşadığı şey de buna benzer bir döngüdür. Bir inanca bağlanmak kişiyi güçlü kılar. İnancına olan güven onu kısıtlar ve hayatını bir tel çeker. O inanç ne kadar güvenilir olsa da o güven belirli bir konfor alanı oluşturur. Bu alanın dışına çıkılamaz artık. Bir tür kafese dönmüştür o güvenli alan.
Ne derseniz deyin insan özgürlük ve köleliği inancın beraberinde kabul etmelidir. Hangisi ağır basar diye sorarsanız ben kölelikten yana kullanırım oyumu. Bu ne kadar hazmedilmesi acı bir gerçek olsa da kölelik bile bazı kişiler için vazgeçilmezdir. Bir köleye özgürlüğe kavuşma imkânı verilse de o yine köleliği seçebilir. Bu kişinin ne mazoşist olduğunu gösterir ne de deli.
Ben şu an bir inancın pençesinde miyim bilmiyorum ama eminim o an gelmiş ya da gelecektir. Bu bizlerin doğasında var. Kaçamayız da görmezden de gelemeyiz. Yapabileceğimiz tek şey ne olursa olsun sakin kalıp bu dünyada güzel bir zaman geçirmeye bakmak. O yüzden bütün inançların geçici olduğunu bilmek çok önemli!