Teknoloji insanın doğasına sonradan girmiş ve insanlığa çok büyük faydaları dokunmuş bir gelişmeydi. İnsanlık tarihine büyük ölçüde katkı sağladı, dünyayı tam anlamıyla değiştirdi. Bu büyük buluş pek çok yeniliğide beraberinde getirdi. Ancak bu yeniliklerin hepsinin insanlığı pozitif etkilediği söylenemez.
Şimdi ise iki yıl oldu o ortadan kalkalı. Bazılarına göre dünyanın sonu gelmişti en azından başlangıçta herkesin tepkisini toplayan bir tartışma konusu haline gelmişti. Başlarda eksikliğini hissettmemek elimizde değildi. Teknoloji hayatımızın her anına kendini yerleştirmişti, onsuz bir hayatın olamayacağına kendimizi o kadar inandırmışken sonunda böyle bir sonuçla karşı karşıya kalmak herkesi çaresiz bir duruma düşürmüştü.
Peki, ben ne mi yapmayı seçtim bu iki yıl boyunca? İnsanlar farklı gruplara ayrıldı bu süre boyunca yeni sisteme ayak uyduranlar ve asla gerçekliğini kabul etmeyenler olarak ikiye ayrıldılar. Gerçekliğini kabul etmek istemeyen grup hala ellerinde teknolojik aletlerini bulunduruyorlar, onlara sımsıkı sarılıyorlar. Yılllar önce o büyük değerlere sahip olan eşyalarına, şimdi ise hurda parçası olarak adlandırılan eşyalarına sımsıkı sarılıyorlardı.Sadece bir sorun vardı o denli korudukları aletlerin biri bile çalışır konumda değildi ve olmayacaktı da. Durumla yaşamayı öğrenmekten başka çaremiz olmadığını hepimiz biliyorduk ancak daha hızlı kabullenenler asıl yaşadıklarını hissedenler haline geliyordu.
Ben ise ağaçların dalları arasından süzülen ışığı takip etmeyi seçtim. Bisikletim, ben ve sırt çantam teknolojinin yokluğunu en iyi şekilde değerlendirmeye karar verenlerdeniz. Doğaya kaçış her zaman benim için bir hayal olarak varlığını sürdürmüştür hayattımda teknolojinin hayatımızdan izlerini silemsi ile bu hayalimi gerçekleştirme kararı aldım. Teknolojinin gidişatını gördükten sonra elimde kalan tüm teknolojik aletlerimi hala geri gelebileceğine inanan insanlara sattım. Ordan kazandığım para ile kendime büyük bir arsa satın aldım. Arsa iki kabini ve geniş bahçesi ile ormanın içinde yerini almıştı. Aylarca kabinleri yeniden yaşanabilir hale getirmek için çabaladım. Yalıtımı olmayan yerleri sıfırdan başlayıp bitirdim, yaz kış demeden güvenliğini, yaşanabilirliğini arttırmak için çabaladım. Kış mevsiminde sıcaklığını ayarlamak beni yoruyordu odun kesmek spor gibi gelmeye başlamıştı. Medeniyetten uzak kendi halimde bir yaşamı benimsemek kendime odaklanmak, hayatı yaşadığımı hissetmek içimi huzurla dolduruyordu. Kış aylarında donmuş gölün üstünde buz pateni yapar, yaz aylarında şelaleyi ziyaret ederdim. Bisikletimin beni götürdüğü yere gider yolculuğun tam anlamıyla tadını çıkarırdım.
Arkadaşlarımı ziyaret eder onlarla olabildiğince farklı aktiviteler yapmayı öncelik haline getirmiştim. Telefonların varlığının kalkması ile insanlara ve hayata olan farkındalığımın geliştiğini hissedebiliyordum. Üç yıllık arkadaşımın yüzündeki benler yeni yeni dikkatimi çekemeye başlamıştı. Hayatı doyasıya yaşamak bu demek olmalıydı. Sorumluluğum yoktu yüklü bir miktarda paraya da ihtiyacım yoktu. Kabinim üstünde olduğu arsa verimli topraklar üzerine inşaa edilmişti. Besin üretimi konusunda sıkıntı çekmiyordum. Kafamın estiği zaman kafama esen yere gidiyor, istediğim ne varsa yapıyordum. Her anımın tadını çıkarıyor olabildiğince sevdiklerime zaman ayırıyordum.
Fark edilmesi gereken bir gerçek vardı o da teknolojinin varlığı ortadan kalkmamış olsa da arada bir gerçek hayata odaklanış ve dönüşün gerekliliğiydi. Karşıdakinin yüzündeki benleri uzun süreli arkadaşlığın boyunca ilk defa fark etmek beraberinde farkında olmadığın şeyleri teker teker keşfetmen için bir simge niteliğini taşıyor. Yaşamını dönüp baktığında seni mutlu eden anılarla doldurmak, yüzünü güldürebilen, birlikteyken eğlendiklerinle zaman geçirmek arka plana attığımız ve en kısa sürede gün yüzüne çıkarmamız gereken güzelliğini keşfetmeliydi her insan…