Parktaki bankların birinde oturuyorum. Hava güneşli, hafif bir rüzgar var sadece. Yemyeşil çimlerin üzerindeki bir bankta iki kardeş oturuyor, ya da en azından birbirlerine iki kardeş kadar çok benzeyen iki arkadaş. Biri kulaklıklarını takmış müzik dinliyor, kendi hayal dünyasına dalmış. Öteki ise telefonunu eline almış, sanki hayat burada değil de internette akıyormuş gibi ekrana kilitlenmiş. Bir an düşündüm: Bütün teknolojik imkanlarımız elimizden alınsaydı, veya bir anda kaybolsaydı dünya, şimdi içinde yaşadığımız dünyaya benzer miydi?
Tekrar kafamı kaldırdım, bankta oturan o iki çocuğa baktım. Sağda oturan çocuk zamanını telefona bakarak geçiremezdi mesela. Soldaki de gerçek hayattan bir saatliğine bile uzak kalabilmek için müzik dinliyor olmazdı, çünkü insanlar sorunlarını konuşarak halledemeyecek kadar asosyal olmazdı, ortada belki sorun diye bir şey kalmazdı.
Güneş gözümü rahatsız etmeye başladı. Çantamdan çıkardığım güneş gözlüğünü taktım. Sanki gözlüğü gözlerime yaklaştırdığım anda dünya bambaşka oldu. Az önce karşımda oturan iki çocuk sanki on dakika önce gördüklerim hiç yaşanmamış gibi çimlerde oturmuş, çok mutlu bir şekilde uçurtma uçuruyorlar.
Gözlüğümü çıkarıp arkama baktım. Bir kız, arkadaşıyla hava almaya çıkmış, bir yandan derin nefes alarak etraftaki kirli havayı içine çekiyor, bir yandan da hasta arkadaşının elini tutup yürümesine yardımcı olarak onu gezdiriyordu. Gözlüğü tekrar takmamla gördüğüm kızın, arkadaşıyla gözden kaybolması bir oldu. Teknolojik imkanlar elimizden alınsaydı tam da böyle olurdu, dedim içimden. Çeşitli hastalıkların teşhisi konulamaz, konulsa da tedavisi çok zor olurdu. Erken konulan teşhislerin hayat kurtardığı bu dünya, tıp alanındaki gelişmeler olmasaydı çekilmez bir yer olurdu. Milyonlarca insan çeşitli hastalıklardan hayatını kaybediyor olurdu ve elimizden gelen hiçbir şey olmazdı.
Bir anda oturduğum bank sallandı. Dönüp baktığımda küçük bir çocuğun yanıma oturduğunu fark ettim. Çocuğun kömür karası gözlerinden boncuk boncuk gözyaşları dökülüyordu. “Ne oldu?” diye sordum. Meğer zavallı, annesini kaybetmiş. Her şeyi unutup çantamı açtım, fakat telefonumu bir türlü bulamadım ve sonunda sinirlenip çantamın içini kucağıma boşalttım. O sırada gözlüğümün kutusu yere düştü. Dikkatlice eğildim almak için; tam alırken ise gözlük, kulaklarımın arkasından kayıp yere düştü. Başımı kaldırdım. Çocuk gitmişti, telefonum da kucağımda duruyordu. Sonra bir anda her şey mantıklı geldi, çocuk hiç yanıma oturmamıştı ki aslında. Annesinin elini bırakıp gitse de yoldakilerden çocuğun ailesini aramalarını rica edip bulabilirdi, bu kadar uzaklaşmasına gerek kalmazdı. Ancak telefon diye bir şey olmasaydı çocuk nasıl bulacaktı ailesini? Belki günler, haftalar sonra; belki de hiç.
Ne kadar şikayet etsek de hayatlarımız, teknolojinin gelişmediği bir dünyada çok zor ve çekilmez olurdu. Ekranlar şimdi hayatımızı ele geçirmiş olsa da kaybolan bir çocuk ailesini hemen bulabiliyor, hastalanmış bir insan sağlığına kolayca ulaşabiliyor; kendini yalnız hisseden bir genç, dünyanın öbür ucundaki arkadaşıyla saniyeler içinde iletişim kurabiliyor. Önemli olan da bu zaten. Teknolojik imkanlar sayesinde yaşayabileceğimiz hayatın en kolayını, en sağlıklısını ve en konforlusunu yaşıyoruz.